28 Şubatta dağ yok muydu?
Son zamanlarda iyiden iyiye dağ fetişistliğine özenen Bülent Arınç, Ben de olsam dağa çıkardım açıklamasıyla vitesi bir kademe daha yükseltmiş görünüyor... Bu sözler ağızdan çıkar çıkmaz savcının yapması gereken derhal bir fezleke hazırlayıp Meclise göndermekti ama çıt yok... Eh ne de olsa Yargıtayın gerilla kavramını suç olmaktan çıkarıp, ifade özgürlüğü kapsamına aldığı günlerden, alaca karanlık kuşağından geçiyoruz... Dağa çıkanlar, daha doğrusu çıkarılanlar, ciğerlere iyi geldiği için yüksek rakımda oksijen depolamaya, hayvan otlatmaya veya çiğdem toplamaya çıkmadılar... Kan dökmeye, katletmeye çıktılar... Kuzuları kırmaya, yakmaya, yıkmaya, adı konmamış bebekleri parçalayacak patlayıcılar yapmaya, uyuşturucu ticaretine ve bölmeye çıktılar... Bütün bunlar biliniyorken, Ben de dağa çıkardım açıklamasını zihinlerde tamamladığınızda aslında neyi söylemiş olduğu belli olan kişi, Zaho Belediye Başkanı değil, maalesef Türkiye Cumhuriyetinin Başbakan Yardımcısı!.. Elbette işkence insanlık suçudur ve asla savunulmaz... Ama şunu da bilelim ki eğer kötü muamele, işkence, hukuksuzluk, baskı, adaletsizlik dağa çıkma gerekçesi olsaydı, dönem dönem bu ülkenin ovalarında ve şehirlerinde bir avuç sermayedar ve seçkinden başka insan kalmazdı... Oysa insanımızın yüksek irfanı, devletle yöneticinin kusurlarını ayırmaya hep yetti... Ezildi, devletine küsmedi, kırıldı küsmedi, kovuldu küsmedi... Mesela milliyetçiler, bu duygunun en bariz örnekleri olarak kaldılar... Şimdi Bülent Arınç zihniyeti devlet-bireyilişkisini düzenleyen asırlık taşları yerinden oynatmaya çalışıyor...Arınça sormak lâzım: Zulüm dağa çıkmanın bir gerekçesiyse, 28 Şubatta çıkacak dağ mı bulamadın? Arınç o süreçte RPnin önemli adamlarından biriydi ve milletvekiliydi... Yargı brifingiyle açığa çıkan hukuksuzluk sürecinde, hükümet sürekli aşağılanıyor, Başbakan Erbakan saatler süren MGK toplantılarında kan ter içinde bırakılıyordu... İsraille tarihin en büyük askerî eğitim ve işbirliği anlaşması bu dönemde imzalatılıyor, hükümet, Susurluk bahane edilerek, kamu kuruluşlarının ve üniversitelerin de dahil olduğu bir kampanyanın hedefi haline getiriliyordu... İş o kadar trajik hâl almıştı ki, dönemin Başbakanı Erbakan, teamüllere aykırı olmasına rağmen Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayıyı Başbakanlığın merdivenlerinde karşılıyor, merdivenlerinde uğurluyordu... Tersine ast-üst ilişkisinden medet umulur hâle gelmişti... Hatta Erbakanın, Barzaninin elindeki buğdayların alınması için Karadayıdan izin istediği görüntüler bile hafızalardadır... Ama hiç birisi çözüm olmadı... İp çekildi, Sincanda tanklar yürütüldü... Antidemokratik biçimde iktidardan da düşürüldüler, partilerinden de oldular... Rektörlerin selâma duracağı vaadiyle iktidara geldiler, itile kakıla kovuldular... Partileri kapatılırken, bazı milletvekili arkadaşlarının milletvekillikleri düşürülürken, herkes fişlenirken, Arınç ve arkadaşları, sözlük anlamını tam karşılar biçimde o dönemde nanemolla gibiydiler... Şimdi Kürtün çocuğuna dağ gazı veren Bülent Arınç, demokratik yolların tamamen kapatıldığı o yıllarda neden dağlara çıkmayı denemedi? İnsan hiç olmazsa bir Uludağa çıkardı değil mi?Aslında amacım Arınç gibilerin neden dağlara çıkmadığını sorgulamak değil, etnik goygoyculuk uğruna içinde düştükleri çelişkiyi vurgulamak... Ne oldu şimdi? 28 Şubatla ilgili dâvâ açıldı açılmasına da, emir-komuta zinciri içerisinde hareket eden kurumun bir numarası Karadayı dışarıda... Tıpkı 27 Nisan bildirisinin arkasında olduğunu ifade eden Büyükanıt gibi... Suçluların süzülerek cezalandırma yönteminin benimsenmesi yerine, Ergenekon ve Balyozda olduğu gibi kurumsal düşmanlık algısını pekiştiren toplu tutuklamaların izahını kim yapacak? Gerçekten 28 Şubat yargılanıyorsa, menfaat kuyularının başına inzibat siparişi veren sermaye ve onun emrindeki medya patronları nerede? Şimdi onlar milyar dolarlık ihaleleri din kardeşlerimizle konsorsiyum hâlinde toplarken, kendileriyle yeni aile fotoğrafları çektirenler kimler? Bülent Arınç gibiler, Kürt çocuğuna dağ gazı vermekten önce bu sorulara cevap vermeliler... Belli ki Arınç, yeni bir misyona soyunmuş... Dikkat edilirse, BDPli milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasıyla ilgili parti içinden ilk itiraz ondan gelmiş, kendisini güneydoğu kökenli milletvekilleri takip etmişti... Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemirin Arınçın bendeki yeri başka açıklamasındaki gizeme ışık tutar tarzda ilerliyor Bülent Arınç... Çünkü siyasetçinin her konuşmasında bir hedef kitle vardır... Dağa çıkmayı olumlayan bu açıklamanın hedef kitlesi bellidir... Aynen Başbakanın zaman zaman dile getirdiği Biz Türk milliyetçiliğine de karşıyız sözlerindeki hedef kitle gibi... Ağlamaktan geri kalan vaktini etnik şımarıklığı okşamaya ayıran Arınç, bu yola baş koymuş ve pervasızca ilerliyor... Suçu meşrulaştırmış, suçluya hak vermiş, kimin umurunda? Herhalde hukukun harekete geçmesi için doğrudan dağa tur operatörlüğünü ilân etmesi lâzım!.. Belki o zaman hukuk devreye girer!.. Ne diyelim... Bülent Arınç artık dağdadır, BDPlilerin gönül dağında!..