25 Mart ve 4 Nisan’a...
Habersiz gittiler vedâ etmeden,
Gelsin ya da “Gel” desinler geleyim!
Söylenecek sözde sedâ bitmeden,
Gelsin ya da “Gel!” desinler geleyim,
Gelemezsem bari ben de öleyim...
Sorardım dostlardan özlediğimde,
Beklenen onlardı gözlediğimde.
Allah aşkına gel, gel dediğimde
Gelsin ya da “Gel!” desinler geleyim,
Gelirken de kahkahayla güleyim...
Dağlar kızdı, dağa kızmayım diye
Tipi küstü dağa, tozmayım diye
Tarih surat astı yazmayım diye!
Gelsin ya da “Gel!” desinler geleyim,
Gelirken de izlerini süreyim...
Ambarları her gelene açıktı
Bir dane alana ikbâller çıktı
Yangın ciğerimden nâleler bıktı!
Gelsin ya da “Gel!” desinler geleyim,
Ölemezsem ölmek için güleyim...
Vahdete Türk gibi birlik dediler
Birlik seferine erlik dediler
Berâber sağlanır dirlik dediler!
Gelsin ya da “Gel!” desinler geleyim,
Gelmem diyenlere gülüp öleyim...
Verâsetin vârisleri çoğaldı
Kabil’lerin hârisleri çoğaldı
Hârislerin nefisleri çoğaldı!
Çok utandım, “Gel!” desinler geleyim
Hiç değilse bu uğurda öleyim...
Bahar gelir Mart’ta cemreler düşer
Nisan’da goncalar, tohumlar şişer
Nevrûz’umda yas ikişer ikişer!
Gelsin ya da “Gel!” desinler geleyim,
Gülümseyip gül vererek öleyim...
***
“İnna lillâhi ve innâ ileyhi raciûn.”
Mart’ın sonu, Nisan’ın başı her
yaklaştığında, kapanmayan yaralarım
kanamaya başlar. Kalan ömrümce kanayacaklar. Başbuğ’um ve Başkurt’um yoklar! Allah taksîratlarından geçsin, Allah rahmet eylesin.
“İbret ahrete kalmaz.” diye öğrenerek büyüdük. İbretlik dünyevî hesaplaşmayı Rabb’im bize de göstersin. Görelim ki dersimizi alalım, algılayamayanlara hesâbın ibretlik yanını aktaralım ve günümüzü, sıramızı gönül huzûru ile bekleyelim inşallah...
“Ve tevekkel A’lallah”
Selâm, sevgi, dua...