23 Nisan’ı sahiplenmek!

Kim ne derse desin; 23 Nisan’ın, hem ruh, hem mana, hem de şekil bakımından “buruk” ve “sönük” bir şekilde kutlanacağı atmosferi ülkeyi kuşkulandırıyor.
Oysa, Türkiye’nin “kritik” dönemden geçişini, 23 Nisan ruhunun frenlemesi gerekiyor.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Üyeleri yeni bir Anayasa hazırlamaya çalışırken, yaşanan bütün çalkantıları, demokrasinin bir “cilvesi” veya sürecin bir “icabı” olarak tartışmak fakat ötesini düşünmek ve hatta endişe duymak icap ediyor.
Dile kolay, milletin egemenliğini ilan eden, belgeleyen ve tarihe miras bırakan 23 Nisan’ın yeni bir yılı kutlanıyor.
Daha önce de belirttiğimiz ve milletin büyük çoğunluğunun yürekten kabul ettiği üzere;
23 Nisan ruhu, milli hâkimiyetimizi istiyor ve emrediyor.
23 Nisan ruhu, teslimiyeti de “kesinlikle” reddediyor.
23 Nisan ruhu, milletin hâkimiyetini, hem de “kayıtsız ve şartsız” öne koyuyor.
23 Nisan’ı “coşku” ile kutlamak icap ediyor.
Ne var ki, vatanımızın bölünmez bütünlüğüne dil uzatıldığı bir ortamda, “coşku”dan bahsetmek “zor”oluyor.
Bu millet, yediden yetmişe kadar bağımsızlığını korumak için “ant” içmiş olmanın icabını biliyor.
Anadolu’nun bağrından kopan bu ruh, hiçbir zaman “egemenlik” haklarını kimsenin insafına, hoş görüsüne bırakacak “karakter” taşımıyor.
Gerçekten de çok “kritik” günlerden geçiliyor.
Bir yandan yıpranan, yorulan iç politika arenası, diğer yandan, açık-kapalı dış dayatmalar, hükmünü “insafsızca” icra ediyor.
23 Nisan’ı ve ruhunu oturup düşünmenin tam zamanı yaşanıyor.
Elbette, yılların “kolay” veya “boşuna” geçmiş sayılmaması gerekiyor.
Bir yanda global ekonomik sıkıntı, diğer yanda sınırlarımıza dayanan huzursuzluklar ve en önemlisi iç anlaşmazlık ülkemizi tedirgin ediyor.
Yaşananlar, çelişkiler, sık sık değiştirilen gündem, ani kararlar ve beklenmedik gelişmeler çoğu halk tabakasının tavrını zora sokuyor.
Oysa, ülkemizin; her zamankinden daha fazla sükun ve huzura hatta güvene ihtiyacı bulunuyor.
Aslında, “hâkimiyet kayıtsız şartsız milletin olduğuna göre” her şeyden önce halkın isteğinin ve beklentisinin yerine getirilmesinin önemi ve lüzumu üzerinde mutabakata varılması bir koşul halini alıyor.
Bağımsızlığı, egemenliği sonuna dek korumak ise zaten tartışılmayacak kadar “kutsal” değer taşıyor.
En azından asgari müştereklerde anlaşmış bir Türkiye’de, 23 Nisan’a sahiplenmek görevi, “yediden yetmişe” hepimize düşüyor.
23 Nisan’a sahiplenmek öncelikle, topraklarımızı korumak, vatanın selameti ve çocuklarımızın istikbali için milli bir görevimiz oluyor.
Üstelik, bu belirsiz ve “karanlık” ortamda, artık 23 Nisan ruhuna sarılmak zorunluluğu yaşanıyor.
Her şeye rağmen, nice “23 Nisan”lara...

Yazarın Diğer Yazıları