Reality
Haziran 2017'de FBI ajanları, gizli bir belgeyi basına sızdıran ABD Hükümeti çevirmeni Reality Winner'ın (her ne kadar olası görünmese de gerçek adı bu) evini ziyaret etti. Tina Satter'ın ustalıkla çektiği bu ilk film, Sydney Sweeney'nin başrolde olduğu karşılaşmayı dramatize ediyor. Diyaloglar ise o sırada yapılan kayıtlardan alınıyor. Bunun anlamı, ölçülü sorgulamanın gerçek konuşmanın tekrarlarına ve tereddütlerine sahip olması. Bu da Reality’yi gerçekliğe daha yakın kılıyor, ancak aynı zamanda garip bir şekilde de kabus gibi.
Film, bir sanat enstalasyonu, bir belgesel ve sinir bozucu bir korku filmi arasında bir yerde. Bazı haber kaynakları Winner'ı radikal bir hain olarak damgalasa da Satter'ın akıldan çıkmayan filmi, çıplak beyaz bir odada kendisinden iki kat büyük iki adamla kapana kısılan savunmasız, kafası karışık ama cesur bir genç kadını anlatıyor. (NB)
Martin Scorsese'nin epik işi, bugüne kadar yaptığı her şey kadar iddialı. David Grann'ın 1920'lerin Oklahoma'sında petrol zengini Osage kabilesinin onlarca üyesinin öldürülmesiyle ilgili kurgusal olmayan kitabından yola çıkıyor.
Scorsese, bir evliliğin, gücün ve paranın dudak uçuklatan hikayesini, geniş bir Western manzarasının ve tüm şiddeti, ırkçılığı ve etnik nefretiyle dönemin kültürel derinliklerinin içine yerleştiriyor.
Filmin başrol oyuncuları büyüleyici derece iyi performanslar sergiliyorlar ki bu da çok şey ifade ediyor. Robert De Niro, güçlü sığır baronu William Hale rolünde sert ve duygusuz; Leonardo DiCaprio ise paralı asker yeğeni Ernest rolünde capcanlı.
Lily Gladstone, Ernest'in evlendiği ve Osage ulusunun bir parçası olarak sahip olduğu para için öldürmeyi planladığı Mollie'yi dingin bir belagatle canlandırıyor. Scorsese ile Gladstone hikayenin kalbindeki Mollie’nin gerçek hayat hikâyesinin hakkını veriyor. (CJ)