1923 öncesine mi döneceğiz?
1923 öncesine mi gidiyoruz? Bölücü terörle mücadelede (!) sorulacak en önemli soru bu olsa gerek. Varlığımızı sarsan ağır bir soru olduğunda şüphe yok. Ama sormak zorundayız. Çünkü, çok acı da olsa gerçeği, sadece gerçeği, üstünü örtmeden dürüstçe görmeliyiz. Görelim ki, vakit geçmeden, çaresini bulalım.
Bundan 15 yıl kadar önceydi. Başbakanlık yapmış bir Genel Başkan’ın isteği üzerine TBMM’nin bir odasında buluştuk. Uzun süren bir görüşme oldu. Mealen aktarmak isterim.
Kendisi sordu:
-Sadi Bey, bizim partiyi nasıl buluyorsun?
-Kusura bakmayın, ama ülkemiz için zararlı olduğunu düşünüyorum.
-Neden?
-Önce yönetim ve politika belirleme yönteminizi anti-demokratik buluyorum. Grup toplantılarına ülke gündemindeki sorunlar getirilmiyor. Bütün kararları şahsen siz alıyorsunuz. Belki kolay yol olarak görüyor olabilirsiniz, ama bu en zor ve riskli yoldur ve sonu yoktur.
-Doğru da, bizim partide farklı görüşler var. Müzakere açarsak ayrışma ve bölünmeye gidebiliriz.
-Tam tersini düşünüyorum. Demokrasinin gücü de burada gizlidir. Eğer her sorun görüşülse, kararlar oylanarak alınsa, emin olun zaman içinde bir bütünleşme, ortak şuur ve sorumluluk duygusu herkese hakim olur. Farklı görüşler ayrışma yerine birbirine eklemlenir, güçlü bir payda oluşur. Demokrasinin gücü buradadır. Ne var ki, Türkiye aleyhine şartlamış kişiler olmasın. Bunlar varsa da çok azdır, partinin ortak görüşü karşısında sessiz kalacaklardır.
-Devam edin, sonrası için ne diyeceksiniz?
-Sonrası, ekonomiden eğitime, sağlıktan adalete, bölücü terörden ülke bütünlüğüne kadar uzanan bütün temel meselelerde, belli bir politikanız yok. Günübirlik, tavize dayalı, çelişkili ve palyatif siyaset çözüm getirmez, aksine yeni ve büyük sorunlar yaratır. Bakınız bölücü terörle mücadele politikanıza. Türkiye’yi bölünmeye götürür. Şu... şu hususlar PKK’nın iddialarını meşrulaştırıyor, güçlendiriyor, kamuoyunu etkiliyor, devleti zayıflatıyor.
-Haksın. Ama bu konuda bir politika geliştiremedik, çözüm bulamadık.
-Anlamadım. PKK, açıkça devlet istiyor. Milletin içinden millet çıkarıyor, vatanı istiyor. Bunlar ne demek? Türk Milletine ait olan bu devletin yıkılması, sonra da bir avuç Haçlı uzantısı teröristle bölüşülmesi, yani yeni bir egemenlik kurulması demek değil mi?
Sayın Genel Başkan biz çözümü kanla, irfanla 1923’de yaptık. Lozan’da yedi düvele de imzalattık. Devlet bir defa kurulur. Tekrar kurulması, ancak yıkıldıktan sonra olur. O da yıkanlara galebe çalabilirseniz.
***
O günün şartlarında yapılan bu değerlendirmelerin, bugün fersah fersah geçildiği görülüyor. 15 senede ne kadar can ve kan verildi. Bölgede güvenlik, kanun hakimiyeti iyice zaafa uğradı. Şehit cenazeleri taşınmaya, yürekler yanmaya, feryatlar, çığlıklar yükselmeye devam ediyor. TBMM’de bölücü örgütün temsilcileri devletimize meydan okuyor. Egemenliğimize ve kamu düzenimize karşı işlenen suçlar, takip edilemiyor.
Bu ağır tablo karşısında PKK ile müzakere masaları neden ve nasıl kurulabilir? Milletin gözleri önünde, terör örgütünün şartlarından olan; iki unsurlu (kimlikli), iki dilli, iki özerk bölgeli, çok ortaklı bir devlet yapısına geçişin, üstü örtülü formülleri nasıl aranabilir? Habur, arkasından 5.inci Oslo görüşmeleri bunun en açık delilleri değil mi?
“Yeni ve sivil” anayasa için TBMM’de yapılan tartışmaların temelinde de aynı hesap yatmıyor mu? Diğer ifadesiyle, “Türk, Kürt, Arap, Laz, Gücü, Roman vs. bunlar alt kimliklerdir. Üst kimlik vatandaşlık olacaktır. Bunun için anayasadan Türk üst kimliği çıkarılacak” açıklamalarının hedefi belli değil mi? Türk Milleti inkar edilip, Türk’ü etnik grup konumuna getirerek egemenliğin tapusu elimizden alınacak. Sonra da, egemenliğin tapusuna, diğer bir etnik grup ortak yapılacak. İşte size bölünme.
Başbakan’ın danışmanı “Müzakereci Demokrasi” başlığıyla yazmış. Diyor ki; “Başbakan Erdoğan’ın ‘terörle mücadele, siyasetle müzakere’ söylemi böyle bir arayışı ifade etmektedir.” Başbakan ise BDP’ye, “Silahlı sahibiniz ipinizi gevşetmeden tuvalete bile gidemezsiniz”diyor.
Kafanız karışmasın, alıştırma meselesi. Terör tepenize çıkmış, siz “müzakereci demokrasi” arayışına çıkacaksınız. Dünyada benzerini bulamazsınız. Her ülke önce terörü yener, teslim alır. Sonra görüşür. Egemenliğinin pazarlığını yapmaz.
Bizimkine 1923 öncesine dönmek denmezse, ne denir?
Başbakan Erdoğan’ın ‘terörle mücadele, siyasetle müzakere’ söylemi böyle bir arayışı ifade etmektedir.