1923 değil, 1920’ye dönmek
Mutlaka, mutlu olmalısınız. Belki onlar sevinçten şarkı söylerken, siz de onlarla beraber halay çekiyordunuz. Bir yanda Türk düşmanı Barzani, öte yanda kadınların ayağına kurşun sıkan karışık bir şarkıcı. Kürsüde kimsenin anlamadığı bir dil. Meydanda toplatılmış kalabalık bir grup. Ülkenin başındakiler, düğünlerle, topraklarını önce, lokma lokma, şimdi de büyük parçalar halinde koparırken, insan, başka daha ne isteyebilir. Tarihte de bu olmadı mı? Sonra oturup beklersin, biri önümüze düşse de elde, avuçta ne kaldıysa kurtarsak diye.
Diyarbakır’da oynanan tiyatro, bence AKP ile PKK’nın toplu halayından başkası değildi. Sanki Türkiye düşmanları bir araya gelmiş, sevinçten zil takıp oynuyordu. Hani, çamaşır makineniz kireç bağlamasın diye, çamaşır tozuna bir şeyler katarsınız ya, işte Barzani de bence oydu. Yani, PKK’ya, bak hâlâ elimde alternatifim var düzeni. Oysa AKP’nin hâlâ anlamadığı veya anlamak için çaba harcamayıp, umursamadığı; PKK ile Barzani arasında Türkiye’ye düşmanlık konusunda farklılık olmadığı. İkisi de benim ülkemi parçalamaktan başka bir şey istemiyor.
Televizyonlardan bu rezilliği, gerçekten içiniz rahat bir şekilde mutlu izleyebildiniz mi? Başbakanınız da, zaten aşka gelip cezaevlerini boşaltacağını açıklamadı mı kürsüden? Açıkladı. Bu da gelecek seçimlere, koalisyon ortağı bebek katilini serbest bırakacak demektir. Artık Diyarbakır Belediye Başkanı da konuyu dillendiriyor. Ama bence sizler bunu kafaya takmayın. Siz hâlâ hayat gailesi ile boğuşup, akşama eve kaç ekmek götüreceğim derken, onlar malı götürüyor.
Başbakan, Diyarbakır konuşmasında, çok önemli bir noktaya dikkat çekti. “Türkiye’yi 1920 yılına götürüp, 23 Nisanı kuracaklarını” söyledi. Hem de konuşması içinde iki kez, bu cümleyi kullandı. Peki, ne demek 1920 Türkiye’si. Meclis var. Ama idare sistemi ilan edilmemiş. O tarihlerde Cumhuriyet henüz ilan edilmediği için ülke Osmanlı Padişahının yönetimi altında resmen. Neden 1923’te ilan edilen Cumhuriyet, Erdoğan ve arkadaşlarını bu kadar rahatsız ediyor? Acaba bu Erdoğan’ın son numarası olacak olan, resmen Mustafa Kemal’i kurucusu olduğu Cumhuriyetten de silme, devre dışı bırakmak mı olacak? Veya Başbakanın ideali olan Başkanlık sistemini kapsayan yeni bir İslam ülkesini mi ilan edecek. Çok çok kafa karıştıran bir konuşma.
O Mustafa Kemal ki; Türk halkına ezik olmaması gerektiğini, Başbakan’ın hayranlığını saklayamadığı, o Osmanlı’nın asırlarca adam yerine koymadığı Türk halkının, bu toprakların esas sahibi olduğunu hep o söyledi. Açın bakın Atatürk’ün laflarına, haksız mıyım? İşte bu yüzden, aslında ondan nefret ettiler. Türklük gururu, Türklük haysiyetini, yeniden ulusuna verdiği için, onu sevmediler. Batı, onun bu halka Türklük onuru vermesinden nefret etti. Kendilerini yendiği için ondan nefret etti.
Başbakan konuşmasında, her milleti, her ulusu saydı, bir türlü ağzı varıp da, Türk diyemedi. Ermenileri, Gürcüleri, Kürtleri saydı, ne hikmetse Türkleri saymadı. Ne varsa Türklükte, onları rahatsız ediyor.
Bakın Londra, Paris, Berlin ve Washington’a, Başbakan’ın bu tiyatrosundan sonra, onlar da zil takıp oynuyor. Yüz senede kurduklarımızı, yıkabildikleri için. İstiklal savaşımızdaki yenilgilerini, Türkiye’yi parçalayarak, intikam alabildikleri için. Bunda yalnız değiller. İçerde aynı ülkenin vatandaşı, çıkarcı komşularınızın da büyük dahli var. Kömür için, pirinç için, oy başına para alanlar için, geleceğini düşünmeyen vatandaşım da, en az bu yabancı başkentler kadar sorumlu.
Ama nedense, AKP iktidarı icraatlarından ve bu tiyatrodan pek de emin değil. Olaylar gelişirken yaptıkları ve verdikleri tavizden bile emin değiller. Bakın, Dışişleri Bakanı Davutoğlu da, Washington’da Amerikalı yetkililere nereye kadar gidebilecekleri konusunda bilgi veriyor. Belki de onlardan eksik yaptıkları uygulamalar için talimat alıyor. Sonra da Türk basınına bilgi verecek...
Türk ekonomisi can çekişmeye devam ediyor. Şu tiyatrolar bitsin, yapılan tüm masrafların faturası, nasılsa sizlere çıkacak. Nasılsa, bugüne kadar kaçak elektriği ve devlete bir kuruş vergi vermemiş kişilerin yeşil kart ve öteki masraflarını sizler ödüyorsunuz. Bir de, Suriye’den gelen, Başbakanın Arap kardeşleri var. Onlar da, bu toprakların asıl sahibi, kendileriymiş gibi hareket ediyor. Geçen hafta Basmahane’de, Suriyeli bir grup Arap’tan dayak yiyen Türk kadını, ne hikmetse, kanka basını ilgilendirmedi.
Sevgili okurum, bu Arap işgali, Türkiye’nin özellikle büyük kentlerinde devam ediyor. İstanbul’da Araplara satışlar sınırsız sürüyor. İçerideki ekonomik kriz nedeniyle Türklere ev satamayan inşaat şirketleri, tümen tümen Araplara ev satıyor. Bence bu satışlar memleket topraklarını satmaktan farklı değil. Hatırlayın İsrail de böyle kuruldu.