Türk’lerin ağır toplarıyla obüslerinin ateşi, düşman üzerinde şaşırtıcı bir etki yapmaktaydı. Kaptan köprüsünden isabet alan İnflexible’den geriye dön emri verildi. Bouvet’de de almış olduğu isabetten dolayı yangın başlamıştı. Geminin toplarının yarısı kullanılmaz hale gelmişti. Bir çeyrek saatte 14 isabet alan Suffren hemen hemen savaş dışı edilmişti. Ne var ki, bu arada da Çanakkale’de başlamış olan yangın genişlemiş, Dardanos, Namazgah ve Hamidiye bataryaları, Fransız gemilerinin ateşi karşısında susmuştu. Deniz ile kara arasındaki büyük düelloda taraflar ağır yaralar almışlardı.
Fransız gemilerinin yıprandığını gören de Robeck Saat 13.34’te geri dönmelerini ve üçüncü küme gemileri ile yedeklere onların yerine almalarını emrini veriyordu. Ancak ne var ki, Boğazdan çıkmak, girmek kadar kolay değildi. Donanmalarca, taranmış sandıkları karanlık limanın güney kısmına; Erenköy açıklarından Doğuya doğru da Nusrat mayın gemisi geceleyin, Ruslarca Karadeniz kıyılarımıza dökülüp tarafımızdan toplanmış olan mayınlardan 26 tane döker. İşte bu mayınlardan birine çarpan Bouvet bir buçuk dakikada 640-700 kadar mevcudu ile sulara gömülüyor. 5 subayla 51 er ancak kurtarılıyor. Bu kurtarma işine karışmış olan Gaulios zırhlısı da iki ağır top mermisi ile yaralanıp su almaya başlayınca, diğer iki Fransız gemisinin yardımı ile savaş yerini terk ediyor.
Fransız, tümden yok olmamak için savaş yerinden çekilmek zorundadır. Ve şimdi Türklerle İngilizler karşı karşıya geliyorlar. Bouvet’in batış anını anlatan Yarbay Worsley Gibson’un sözleri şöyledir; "Bouvet’in sancak tarafına yattığına dikkat ettim ve bunu McB’ye söyledim. Daha sözümü bitirmeden gemi daha fazla yatmaya başladı. Ağır yara aldığı belliydi. Çok da hızlı ileri gitmekteydi ve az sonra direkleri suya girdi, büyük bir duman ve buhar sütunu yükseldi ama herhangi bir patlama olmadı ve birkaç saniye sonra sulara gömüldü.
Bouvet’in batması, Gaulios’in yaralanması ve tüm Fransız gemilerinin geri çekilmesi Türklerin moralini yükseltiyor. (Burada yazar Ergun Göze’nin 18.03.2005 tarihinde Halka ve Olaylara Tercüman gazetesinde yazdığı 18 Mart 1915 başlıklı yazısından bir anekdot aktaralım: Her taraf toz duman içindeydi ki korkunç bir patlama Çimenlik Kalesi’ne düşen ve kale duvarını delen bir obüsü haber verdi. Çanakkale yanıyordu. 18 düşman zırhlısı, sayısız yardımcı gemiler Boğaz’ın iki yakasına ateş, kan ve ölüm kusuyorlardı.
Saat 13.00’te Selahaddin Adil Bey bunalmıştı. Savaş iyi geçmiyordu. Bu arada Dardanos bataryasına gönderdiği bir atlı, Hasan ve Mevsuf teğmenlerin top başında şehit oldukları haberini getirmişlerdi. Tankerdeki topçu kumandanına bu üzüntüyle; "Niçin denizde toplarınız su fışkırtmıyor?" diye sitemle sormuş; "Çünkü mermilerimiz suya değil düşman gemilerinin güvertesine düşüyor" cevabını almıştı.) Saat 14.00’ten sonra savaş 6 İngiliz zırhlısı ile bataryalar arasında tekrar başlıyor. 15.15’te İrresistable zırhlısı Beyaztepe hizasında torpidoya çarparak yan yatmaya başlıyor. Makineleri su ile doluyor. Hareket edemiyor. Ocean zırhlısı imdada koşuyor. Onu geriye çekmek istiyor fakat akıntı iki gemiyi Anadolu kıyısına doğru sürüklüyor. Ocean da Bouvet’in batmakta olduğu yerde bir mayına çarpıyor. İki yaralı gemi Türk topçusunun ateşi altında boşaltılarak kendi hallerine bırakılıyor. Bu gemiler Çanakkale Savaşının son kılavuzları oluyor. Amiral de Robeck saat 17.00’de muhteşem armadadan geri kalan zırhlılara dönüş emrini veriyor. Çanakkale direnişinin ilk bölümü; İngiliz ve Fransız armadasının yenilgisi ve Türklerin zaferi ile son buluyordu." " (Devam edecek)