17-25, Diktatör ve İdrak Enfeksiyonu...
Bir dönem birkaç üniversite öğrencisi "Kenan Evren kimdir? Ressam mı?", "Yok hayır futbolcuydu" cevapları verilmişti. Yeni neslin siyah takım elbiseli gençlerine "Şevket Bülent Yahnici kimdir?" diye sormaya korkuyorum. Köklü Ankaralı Yahnici'nin bir sütuna sığmayacak özellikleri vardır. Musiki kültürüne, sanat birikimine konservatuar hocaları bile yetişemez. Önümüzdeki günlerde Türk Milliyetçiliğinin hafızası olan Yahnici ile siyasetin yanında kültür ve sanata dair uzun bir söyleşi sözünü okuyucularımıza verip; O'nun "17-25 Yolsuzluk Haftası" ile ilgili yolladığı yazıyı paylaşalım...
"Bugün 17 Aralık...
17-25 Aralık Rüşvet ve Yolsuzlukla Mücadele Haftasının ilk günü!..
Bugünü ve haftayı "Rüşvet ve Yolsuzlukla Mücadele Haftası" olarak ilan edeceğimizi hep düşünüyorduk. Düşünürken de esiyorduk..."17-25 Aralık'ın hesabını sormazsam namerdim" diye haykırıyor; "17-25 Aralık Rüşvet ve Yolsuzlukla Mücadele Haftası olacaktır" diye bağırıyor; dinleyen kitleyi coşturuyor, kendimizi alkışlatıyorduk.Alkışla yanlarımız ise, kimi zaman miting meydanlarında, salonlarda halk oluyor; kimi zaman da salı toplantılarında mebuslarımız oluyordu... "Bu yediğiniz rüşvetin,yaptığınız yolsuzluğun hesabını sormazsam namerdim; kaçsanız da kovalayacak ve sizi Yüce Divanda yargılatacağım", yollu konuşmalar (hele bir de yüksek ses tonu ve jest/mimik tiyatrosu ile zenginleştirilmiş ise) dinleyenleri heyecanlandırıyor; insanlar yerlerinden fırlayarak ayakta dakikalarca alkış tutuyordu.
İnsanlarımız,sıfırlanan dolarların, ayakkabı kutularındaki paraların, oda dolusu sandıklar, bavullar içindeki paraların hesabının sorulacağını zannediyor, seviniyordu. Daha doğrusu insanlarımızın bir kısmında bu yönde bir ümit ve sevinç oluşmuştu...
"Sizi 17-25 Aralık sebebiyle ve yaptıklarınızdan dolayı Yüce Divana kadar kovalayacağım..." sözleri kaynadı, gitti, tarih oldu?... Ne mi oldu? Anlatayım... Ülkede bir seçim yapıldı... Sandık konuldu ve bizler kaybettik... Biz kim miyiz? Biz, 17-25 Aralık'ın hesabının sorulacağına inanan saflarız!... Biz, 17-25 Aralık'ın rüşvet ve yolsuzlukla mücadele haftası olarak ilan edileceğine inanan kerizleriz!... Biz,birilerinin birilerinin peşini bırakmayıp Yüce Divana kadar kovalayacağım sözüne kanan saftrikleriz!... Biz %50'nin altında kalanlarız... %50'yi aşanlar ise 17-25 Aralık'ı halı altına süpürenlerdir.17-25 Aralık'ta rüşvet ve yolsuzluk yapılmadığını düşünen zihniyet kazanmıştır. Ayakkabı kutularındaki paralardan, sıfırlamalardan, odalar dolusu döviz görüntülerinden rahatsızlık duymayanların %50'den fazla oy aldığı gün 17-25 Aralık tarihe karışmıştır... İşin acı olan tarafı bu %51'in içinde miting meydanlarında, salonlarda, Mecliste bahis konusu nutuklar atılırken heyecanla ayağa fırlayıp alkış tutanların da yer almış bulunmasıdır...
Bir 17-25 Aralık haftası yıldönümünde ve haftanın ilk günü olan 17'sinde aklıma gelen düşünceler ve sorular bunlar... Keşke, 17-25 Aralık Rüşvet ve Yolsuzlukla Mücadele Haftası olabilseydi... Keşke, mert birileri bu işin hesabını sorabilseydi...
Keşke, bu işin müsebbiplerini kovalayıp Yüce Divana götürecek bir irade dipdiri durabilseydi...
Ülkenin kaderi bu %51'de kilitlenmiş gözüküyor. Görmezlik, duymazlık, umursamazlık, Hakka ve hakikate sırt çevirmişlik hastalığı toplumun derin yarasıdır. Zehirle ilaç arasındaki tercihini doğru yapamayan insan unsuru yaşadığımız günlerin sebebidir.
Adam markete gidiyor "sucuk alacaktım, çok pahallıydı alamadım" diye şikayet edince TV spikeri soruyor "bu hayat pahalılığının sebebi ne?" Cevap, "Kılıçdaroğlu"... Spiker üsteliyor, "ne yaptı Kılıçdaroğlu" diye... Cevap her işin özeti olacak ve zavallılığımızın dehşetini gösterecek boyuttadır "İstanbul'u aldı, böyle oldu..."
%51 içinde bu ve böyle düşünenler elbet olacaktır, tabii dır. Aklımın almadığı hesap sormayı alkışlatanların ve alkışlayanların %51'e dahil olmalarındaki sebeptir...
Alkışlatanın çark etmesindeki sebebi birgün belki öğreniriz... Ancak alkışlayanların birgün akılları başlarına gelir mi acaba?..
..........
Bugünkü gazetelerde yer alan muhtelif haberlerde AKP yönetici ve vekillerinde muhalefete yöneltilen iki sözcük çok önemli. Recep bey muhalefet için "katıksız faşist" ithamını yöneltmiş; bir AKP vekili de bütçe tartışmalarında muhalefeti "diktatör olmakla" suçlamış. Ben anlamadım, anlayan beri gelsin... "Katıksız faşist" ve "diktatör" olabilmek için önce iktidar olmak lazım. Muhalefetin "katıksız faşist" ve "diktatör" olduğu bir sistem de bize yakışırdı...
........
İktidar sözcülerinin muhalefeti "katıksız faşist" olmakla ve "diktatörlükle" suçlaması üzerine bir doktor arkadaşımın paylaşımı harikaydı ve tam anlamı ve tıp lisanıyla güzel bir benzetme idi: İdrak yolu enfeksıyonu."
Basın-yayın konusunda uzmandır Şevket Ağabey. "Faşist Diktatör" tartışmalarına da mim koymuş. Ve idrak enfeksiyonu hastalığına kapılanlara geçmiş olsun diyelim...