15 Temmuz bitti mi?

Bu yıl geçen yıla göre, daha bir dârâtla, büyük bir debdebeyle darbeyi önleme şenlikleri düzenliyorlar. Ankara payitaht ama İstanbul Atatürk Havaalanı'nda milyonları toplamak istiyorlar. İşkillenmiyor değilim! Ya İstanbul seçimindeki, sonlarını işaret eden büyük yenilgiyi 15 Temmuz kutlamalarıyla setretmek istiyorlar ya da bilmediğimiz bir şeyler var. "Uyuyan hücreler"e "Gelmeyin ha! Milleti üzerinize salarız." mı demek istiyorlar?

"Uyuyan hücreler" hakikaten mevcut mu? Darbeden sonra hâlâ haberleşmelerinden bir şey anlamadım. Ankesörlü telefonla neyi halledecekler ki... Bu tür telefonlaşma nasıl delil oluyor? Konuşma muhtevası biliniyor mu? Ya takip etmediğim için bilgisizim ya da birileri bizden bir şeyler gizliyorlar.

"Cemaat", "cemaatçilik" nedir diye sorduğumuzda nasıl cevap verirsiniz? Cemaatin sosyolojik tarifine girmeyeceğim.

Cemaatlerin bir yerleri ele geçirme çabasını hep fesatlık olarak gördüm. Çünkü "Ben varım, benden başkası yok." noktasına geliyorlar, "insan"ı görmüyorlar. Bu tür cemaat zihniyetiyle yetişen iktidar mensupları da, kendilerine "iman" edenlerden başkasını "adam" yerine koymamayı bırakın, "düşman" görüyorlar. İşte "cemaatçilik" böyle bir şey.

Türkiye'de bir sürü cemaat var, tarikat var. Bir yerde bir cemaat varsa, bir tarikat varsa o cemaatin, o tarikatın başı da var, demektir. Başa kayıtsız şartsız itaat bütün dengeleri altüst ediyor. O "baş"ın, parmak oynatmasından, kaş oynatmasından mana çıkarıyorlar.

Bugün Fethullahçılar ortalığı karıştırdılar, yarın bir başka cemaat, tarikat karıştıracaktır.

25 Ağustos 2004 Millî Güvenlik Kurulu toplantısına dikkatinizi çekerim. Bu MGK toplantısında her şey ortaya konduğu hâlde, şu anda da devam eden iktidar bütün dosyaları kapatmış, daha sonra, Balyoz diyerek, Askerî Casusluk bilmem ne diyerek ordunun önemli mevkilerindeki komutanları imzalarıyla uzaklaştırmış, yerlerini, aynı iktidar mensuplarının imzalarıyla malûm cemaat üyeleri doldurulmuştur.

O tarihte Başbakanlık Müsteşarı olan Ömer Dinçer, "Türkiye'de Değişim Yapmak Neden Bu Kadar Zor" başlıklı kitabında da bu konuya dair şunları yazmıştır:

"Milli Güvenlik Kurulu'nun tavsiye kararı Başbakanlığa bildirildikten sonra konuyu Başbakanımıza açtım. Gelen yazıyı dosyasına kaldırmaya karar verdik. Bu karar metni Bakanlar Kurulu'nda imzaya açılmadı. Hakkında hiçbir işlem yapılmadı. Konudan MGK toplantısına katılan bakanlar dışında kimsenin haberi olmadı. Bütün toplumsal ve siyasi riski hükümet adına Sayın Başbakanımız, hukuki riski ben üstlenmiştim."

28 Şubat Örtülü Darbesi, bizi bu noktaya getirdi desem şaşıracaksınız.

R. T. Erdoğan ile arkadaşları, askerlerin tavrını "irtica", "laiklik", "İslâma karşı tavır" noktalarında değerlendirdiklerini de düşünmeliyiz. Bir cemaat İslâmî faaliyet gösteriyor, yine önü kesilmek isteniyor, demişlerdir.

Örtülü darbe yapanların önünü keselim derlerken, başka darbecilere yol açtılar.

Her şey bir tarafa hiçbir darbe sonrasında mağduriyet, şimdiki gibi, bütün cemiyet katmanlarını etkileyecek vaziyete gelmemişti. İşinden atılanları, aç kalanları, sürünenleri ne yapacağız?

Cemaat bu insanların bu hâle gelmesine sebep olduğu için temelden suçlu. Hükûmet edenler ise adalet terazisini ağdırdığı için bir o kadar suçlu.

Yazarın Diğer Yazıları