12 Eylül yazısı... Ey yılları hebâ olan genç...
Yağlı urganın gölgesinin vurduğu hücrelerde erkekçe, metânetle, başı dik, gururlu, kararlı, neye inandığını bilen bir imanla bekleyişin öznesi ülkücülerdi...
"Hatimim yarım kaldı" hayıflanmasının ve bu hayıflanmayla idam hücresi ile sehpa arasındaki yolda sert ve kararlı adımlarla yürüyüşün öznesi ülkücülerdi...
Vedâ mektuplarını sabır âyetleri ve hadisleriyle tezyin eden, süsleyen, taçlandıran ve "Babacığım ve anneciğim, sizler de sakın üzülmeyiniz. Yüce Mevlâmıza sabır ve şükrediniz" diyen bir adanmışlığın öznesi ülkücülerdi...
Sehpa ile ilmek arasındaki tek adımda dillerinden "Lâ ilâhe illallah" tevhidini düşürmeyen ve ilmeğin aldığı son nefeslerini Allah için sarf etmenin öznesi ülkücülerdi...
12 Eylül darbesinin akıl almaz işkencelerinden geçerken içlerinden bir tek bile muhbir çıkarmayan, jurnal çıkarmayan, kendini kurtarmak için arkadaşını yakmayan irâdenin öznesi ülkücülerdi...
Bir zeytin tanesini bile paylaşan fedakârlığın öznesi ülkücülerdi...
Mamak Cezaevi'nin kapısında sabahın ayazında saatlerce bir-iki dakikalık vuslat için bekleyen başı dik anne babaların sabrının öznesi ülkücülerdi...
Batılı gözlemcilere Mamak Cezaevi şartlarının insanlık dışı uygulamalarını şikâyet etmeyen devlet terbiyesinin, devleti o insanlık dışı uygulamalarda bile Batı'ya ihbar etmeyen milliyetçiliğin öznesi ülkücülerdi...
Her falaka sonrası "Benim yaralarım tuzum tuzum der" diyen, kan kusup "Kızılcık şerbeti içtim" diyen dâvâ adamlığının öznesi ülkücülerdi...
Hücre betonlarına "üşüyorum" şiirleri yazan naifliğin öznesi ülkücülerdi...
Gözlerine sarılık çöken ömrünün ve bu dünyadaki mahkûmiyetinin son günlerinde, "Ailemle git görüş, memleketteki arsamı sat ve parasını cezaevindeki arkadaşlarımıza yolla" vasiyetindeki kahramanlığın öznesi ülkücülerdi...
Hücrelerindeki açık tuvaletten zaman zaman çıkan fare birkaç gün görünmez olduğunda, o fare için endişelenen insanlığın öznesi ülkücülerdi...
Mamak ve benzeri cezâevlerinde mâruz kaldıkları insanlık dışı uygulamalardan ve işkencelerden bahsetmekten utanan edebin öznesi ülkücülerdi...
Yıllarca cezaevinde yattıktan sonra tahliye oldukları o ilk günü bile ailesiyle değil arkadaşlarıyla, ülküdaşlarıyla geçiren ülküdaşlığın öznesi ülkücülerdi...
Geç evlenen, akranları torun sahibiyken çocuk sahibi olan, hayatını idâme ettirmek için zorlanan, zorluklarını paylaşmaktan utanan yarım kalmışlıkların öznesi ülkücülerdi...
Tahliye oldukları ândan itibaren "Nerede kalmıştık?" sorusunu sorarak, kaldığı yerden mücadeleye devam eden kararlılığın öznesi ülkücülerdi...
Onlar Oğuz'un yetimleriydi, onlar bu ülkenin, onlar bu vatanın, onlar Türk milletinin kahramanlarıydı, onlar Türk milletine adanmışlığın kahramanlarıydı... Onlar içi mobilya döşeli koğuşlarda değil, soğuk beton hücrelerde yatan ve yılları hebâ olan Türk evlatlarıydı, içinden fare bacaklarının ve taşların çıktığı karavanalara kaşık sallayan kahramanlardı...
Bu yazı, tüm ülkücü şehitlerimize, 12 Eylül'le birlikte vatandan ayrılmak zorunda kalan gurbet ülkücülerine, Mamak Cezâevi başta olmak üzere, ülkenin neresinde olursa olsun 12 Eylül darbesiyle cezaevlerinde yılları hebâ olan ve hâlâ ülkücülüklerini muhafaza eden o nesle ithaf edilmiştir...