Yüksek gerilim politikası!
Maçka ormanlarında yaylaya doğru giderken, en kalını yaklaşık bir metre çapında olan kütüklerin yol boyunca yerde yattığını gördüm. Meğer TEİAŞ, yani Türkiye Elektrik İşletmeleri Anonim Şirketi, yüksek gerilim hatlarının direklerini dikmek için orman içinde yol açıyormuş... Şansa bakar mısınız; baba yadigârı tapulu bir arazinin üzerinden de hat geçiyormuş. Yol zaten çayırın başına kadar gelmiş. Yukarıdan bir direk yeri açmışlar, yol aşağı doğru uzanıyor, bizim çayırın yanıbaşından geçiyor, sonra karşı tepeye doğru yükseliyor ama o tepeye de direk dikilecek ve teller çayırın tam üzerinden geçecek.
***
Açılan yollardaki ağaçlar, ihale ile kestiriliyor. İhaleyi alanlar, kestikleri ağaçların "çukuta"larını, yani küçük dallarını bile vatandaşa bırakmıyor. Kısacası, ormanlar talan ediliyor.
TEİAŞ'a kamulaştırma yetkisi verilmiş. Yüksek gerilim hatları ise insanlarda ve hayvanlarda sadece kansere yol açmıyor, genetik yapıyı bile değiştiriyor. Bu sebeple, hatların geçtiği yerlerin sağı solu olmak üzere 40 metrelik şerit kamulaştırılmak zorunda. Veya arazi vatandaşa bırakılıyor ama buralarda hayvan otlatmak bile tehlikeli. Vatandaşın rızası aranmıyor... Karar, masa başında verilmiş bir defa...
***
O kalın kütükleri görünce aklıma kısa bir süre önce 100 yaşına yakınken kaybettiğimiz ünlü tarihçi Kazım Mirşan ile birlikte yaptığımız Kazakistan ve Kırgızistan gezisinde yaşadığımız bir sahne geldi.
Almatı'da, "Alatau", yani Aladağ eteklerindeydik. Mirşan, 19 kişilik kafilenin en önünde dimdik ormana doğru tırmanıyordu.
Kendisiyle yaşıt olan dev çam ağaçlarından tanıdık birini arar gibiydi... 200 metre kadar yürüdükten sonra gövdesi en kalın ağacı seçmiş, kollarını açmış ve ayaklarını da yerden keserek ağaçla kucaklaşmıştı.. Mirşan, iki dakika böyle kalmıştı.
Bu, eski Türk dininden kalma bir ibadet şekliymiş..
Mirşan, elbette Müslüman'dı ama atalardan kalma ibadetleri de unutmamıştı! Gerçekte ağaç, insan vücudundaki negatif elektriği emiyor ve toprağa veriyordu; bu da vücudun bağışıklık sistemini güçlendiriyor, dolayısıyla hastalıklardan koruyor ve ömrü uzatıyordu..
Mirşan, "Eski Türk inançlarının her birinin, Türk kozmolojisine göre bilimsel bir temeli vardır. Tarih içinde, bu tür davranışlara dinî anlamlar yüklense de esası bilimsel bilgiye dayanır. Türk kozmolojisinin bilimsel anlayışına, insanlık bugün de ulaşabilmiş değildir" demişti...
İstanbul'a döndükten sonra her gördüğüm ağaca selam vermeye başlamıştım.
Maçka'da yerde yatan kütükleri görünce, kendimi bir katliam sonrası bölgede inceleme yapanlara benzettim..
***
Daha önce, orman köylerinde bir kadastro uygulaması yapıldı.
Hiç unutmuyorum, dedemden kalan tarla 2 B arazisi sayılınca tarlayı devletten satın alan teyzem, "Dünyada, vatandaşına, kendi tarlasını satan başka devlet var mı bilmiyorum ama böyle devlet olmaz!" demişti.
Bir devleti yönetenler, o devletin kuruluş felsefesini, millî kimliğini tanımaz ve uluslararası tanınma belgesini de karalarsa, yasama ve yürütme ile yetinmeyip, orduyu, emniyeti, yargıyı, medyayı, eğitimi, sağlığı önce cemaatlere bırakıp sonra, bu kadroların darbesiyle karşı karşıya kalınca can havliyle önüne geleni tasfiye etmeye çalışırsa, tasfiyeden sonra da "çatışma dili" yani "yüksek gerilim dili" ile radyasyon yayarak millî birliği tahrip ederse, bir taraftan da komşu ülkedeki iç savaş yangınına benzinle koşarsa, vatandaşın tarlasını alıp tekrar kendisine satması veya ormanlarını talan ettirmesi de normal karşılanır ama, bu katliam gündem haline getirilebilse herkes vahşeti görür ve tepki gösterirdi...