Yok hükmünde biri
Anayasa’nın maddelerini hatırlatacak olan merci Anayasa Mahkemesi’dir. Neden bu yüksek mahkeme var olma sebebi Anayasa’nın hükümlerini yeni durumda hatırlatmıyor?
Özellikle Anayasa Mahkemesi Başkanı fikirlerini hep söyleye gelmişlerdir.
Anayasa hukukçuları konuştular ve zinhâr cumhurbaşkanı seçilen başbakanlıktan da, milletvekilliğinden de, parti başkanlığından da sâkıttır, dediler. Attığı imzaların hiçbir kıymet-i harbiyesi yoktur, dediler... Ama Anayasa Mahkemesi’nden ses yok!
Kanunları kim işletecek, keyfiliği kim dur durduracak?
17 ve 25 Aralık operasyonlarıyla ortaya serilen rüşvet, yolsuzluk, nüfuz ticareti iddialarının hesabını verememiş, veremediği gibi suç bastırmak için savcıları, hâkimleri, polisleri darmadağın etmiş biri cumhurbaşkanlığı yarışına gidiyor ve gözüne perde inen bir kesimin oylarıyla seçimi kazanıyor. Hem de devletin bütün imkânlarını kullanarak... (Bu mu Müslüman?!)
Ona meşruiyet kazandıran da muhalefet partileridir. Sonu başından belli bu seçime asla girmeyeceklerdi. Hâlâ pişkin pişkin, doğru olanı yaptık, diyebiliyorlar.
İktidar partisinin en büyük korkusu muhalefet partilerinin seçimi boykot etmeleriydi.
10 ay sonra genel seçimlerde de, şartlar böyle devam ederse, hiçbir şey yapamayacaklar.
Sâkıt zat 28 Ağustos’ta TBMM’ye gelip yemin edecek ve onun sâkıt olduğunu her fırsatta söyleyen muhalefet, muhtemelen sözünü yutup TBMM’de yer alacak. Ne demişti bir parti başkanı: “Protokol dışında cumhurbaşkanıyla hiçbir temasımız olamaz...” Protokol ne demekse...
Cesur bir savcı polisleri yanına alıp sâkıt başbakanın kapısına dayansa kanunların âmir hükümlerini yerine getirmiş olur.
Sâkıt zat ağır suç isnadıyla karşı karşıya ve fezlekeleri TBMM’de... Şu anda koruyucu zırhı, YSK’nın seçim sonucunu açıkladığı 15 Ağustos 2014 itibarıyla sökülüp atılmıştır. 28 Ağustos’a kadar senin benim gibi bir vatandaştır. Bu yazı çıkana kadar yayınlanır mı, bilmiyorum, Resmî Gazete’de henüz YSK’nın kararı basılmadı. Bunu bastıracak olan da Başbakanlık. YSK’dan Resmî Gazete’ye “Kararı gönderiyoruz, hazırlık yapın.” dendiği hâlde bekletiliyor. İşledikleri suçları bildikleri için ellerinde -güya- hukukî bir delil olacak.
Gerçekten kabullenemiyorum. Hakkında bu kadar ağır iddialar olan biri oyları silip süpürebiliyor.
Kaç gündür yazıyorum... Din kullanılarak insanlarımızın iradeleri teslim alınmıştır. Dinimizde bir “şura” sistemi vardır.
Aklı başında, dinî meselelere vâkıf birileri bir şura toplamalıdırlar. Eski Türklerde “kengeş” dediğimiz danışma kurulu.
Bu kişi dinen cürüm işledi mi, işlemedi mi? Kul hakkına el uzattı mı, uzatmadı mı? Ümmeti parçalayan bölücülerle masaya oturdu mu oturmadı mı? Her konuşmasında isim isim ümmeti dilimledi mi, dilimlemedi mi?
Hepsi bir bir masaya yatırılmalı ve bir karara varılmalıdır.
Diyeceksiniz ki, sen kime söylüyorsun bunları? 110 ilâhiyatçı akademisyen kendi ilimlerini inkâr etmişler ve Kur’ân hükümlerini hiçe sayarak üzerindeki “zan” kalkmamış malûm zatı desteklemek için bildiri yayınlamışlardır.
Elbette kimsenin itiraz edemeyeceği ehl-i vukûf vardır.