Yeni yılda ne istersiniz?
2010 öncesi insanlara hal hatır sorduğunuzda, kendisi ve ailesi ile iyilik bilgilerini ve sizin için de iyilik temennilerini bildirirdi. 2010 sonrası, herkes ayrıca toplumun içinde bulunduğu endişelerini de yansıtmaya başladı. İnşallah ortam da iyileşir demeye başladı.
Yine 2010 öncesi, insanlar yeni yıl için kendileri ile ilgili temennilerde bulunurdu ve özeli ile ilgili prensip kararlar alırlardı. Söz gelimi kilo verme, spor yapma, seyahat etme gibi.
Maalesef şimdi, herkes kendini unuttu. İçinde bulunduğu siyasi ve sosyal ortamın geleceğini düşünüyor..
2015 yılında, bu endişelerin düzelmesi yalnızca temenni edilebilir.
Bu endişelere başta siyasi sorunlar yol açıyor. Zira Cumhurbaşkanı, Başbakan hep asıp kesiyor. Muhalefet parti genel başkanlarının geri kalır tarafı yok. Şiddet şiddeti doğuruyor. Adeta şiddet üstüne siyaset yapılıyor. Halk da ister istemez geriliyor.
BDP, Kürt hakları diyor ve fakat bunu tehditle sokakta çözmek istiyor ve taraftarlarını sokağa çağırıyor. Basında yer alan bir habere göre, aynı cenahtan biri bir bölgeyi işaret edip, burası bizim, Türkiye hepimizin diyor.
Şiddetten herkesin zarar görmesi kaçınılmazdır. Hepimiz aynı gemide olduğumuza göre, siyasi bilinç, kim olursa olsun seçmenin bu tür gerilime karşı çıkması ve siyasi tercihlerini kullanırken dikkat etmesi gerekir. Toplumun ve ülkenin geleceğini, bugünkü küçük kişisel çıkarlara feda etmekten sakınması gerekir.
Bütün dünya, uluslararası kurumlar, ABD ve Avrupa Türkiye’nin otokrasiye kaydığını söylüyor. Otokrasi, toplumda gelecek endişesi ve tedirginlik yaratıyor.
Türkiye’nin 2015 yılında siyasette bu akıl tutulmasını aşması gerekir.
Ekonomik sorunların en belirgin yansıması, işsizliğin artması, halkın yoksullaşması ve borç harç içinde kalmasıdır.
Üretim geçen 12 yılda ithal ara malı ve ham maddeye bağımlı duruma getirildi. Elbette bu kasıtlı olmadı... Ulusal olmayan, ülke çıkarlarını önde tutmayan ve kısa dönemli günü kurtarma politikaları sonucu oldu.
Dışa bağımlı üretim yapısından bir yılda kurtulmak mümkün değil.
2005 yılında ilk uyarıyı “Kur Politikası” adlı bir kitap yazarak yapmıştım. İthalata bağımlı üretim yapısından kurtulmak için, dalgalı kur politikası yerine kontrollü kur politikası uygulamak ve yerli ara malı ve ham madde üretimine daha fazla teşvik vermek gerekir. Bu teşvikler ithalatın sağladığı avantajların üstünde olmalı ve bir geçiş dönemi içinde yapılmalıdır.
İşsizliğe gelince... İş aramayan ve fakat iş bulsa işe başlayacak olanları da katarsak 5 ile 5.5 milyon işsizimiz var. Fiili İşsizlik Oranı yüzde 17.1’dir.
Üretim ithalata bağımlı olmaktan kurtulursa, kendi ara malı ve ham maddemizi kendimiz üretirsek, işsizlik oranı düşer. Şimdi ara malı ve ham madde ithal ettiğimiz ülkelerde istihdam yaratıyoruz.
İşsizliğin artmasının bir diğer nedeni, bütçeden sosyal yardımlar adı altında yapılan aslında oy tuzağı olan yardımlardır. O kadar ki bazıları çalışmak yerine bu yardımları almayı tercih ediyor. Siyasi iktidara ve yardımlara bağımlı hale geliyor.
Bu konuda, muhalefet de yanlış yapıyor. Bu yardımlarda siyasi iktidarla yarışa giriyor. AKP’nin sahasında oynuyor. Oysa ki yapılması gereken poşet yerine iş yaratmaktır.
Siyasi iktidarlar isterse, bütçeden yapılan bu yardımları yatırımlara kanalize edebilir ve yardım yerine iş dağıtabilir. Devlet kuracağı fabrikalarda işçilerin maaşından kesinti yaparak, yerine fabrikanın hisse senetlerini verebilir. Sonuçta sermaye tabana yayılır. Her şehirde, o şehirlilerin birkaç fabrikası olur.
Temennimiz 2015 yılında bütün bu negatif enerjinin yok olması ve insanların normal yaşamına dönmesidir.