Yarınki Türkiye için ne yapmalıyız?

İnsan doğası bugünkü bir lirayı yarınki iki liraya tercih ediyor. Rasyonel olan bugünkü çıkarlarla yarınki çıkarları karşılaştırmaktır.

İkincisi, eğer başkasına ve topluma zarar verecek kadar yalnızca kendi çıkarımızı korumaya çalışırsak geleceğimizi riske atmış oluruz... Çünkü içinde bulunduğumuz gemi batarsa, biz de batarız. Bunun için ülke bütünlüğünü, toplumsal barışı, demokrasiyi ve hukukun üstünlüğünü kendi çıkarlarımızdan daha önde tutmalıyız.

Özetle siyasi tercihlerimizde uzun dönemli geleceğimizi dikkate almalıyız.

Demokrasi talebimiz olmalıdır...

Dikta rejimlerde, otokraside ekonomide büyüme sağlanabilir. Ancak bu büyüme sürdürülemez Şili'de Pinochet örneğinde yaşandı. Hem de büyümeden doğan gelir artışı yalnızca yandaşlara ve siyasi militanlara giderse gelir dağılımı bozulur. Kalıcı refah sağlanamaz. İşsizlik ve yoksulluk artar.

Demokrasi olmadan kalıcı bir refah sağlamak imkanı yoktur.

Türkiye gibi demokrasi kültürü olmayan ülkelerde demokrasi çok sık askıya alınabiliyor. Bu durumu darbelerde yaşadık. Dahası demokratik görünen sistemlerde çok hızlı otokrasiye dönüşebiliyor. Türkiye bunu da geçmişte yaşadı. Bugünlerde ise kritik eşikteyiz.

1946 seçimlerinde kullanılan liste usulü demokrasiye aykırı bir usuldü. Demokrat Parti'nin seçilmesi ile Türkiye tek parti sisteminden demokrasiye adım attı. Ne var ki DP, 1950 sonrasında 1954 ve 1957 seçimleri de liste usulüne göre yapıldı.

Temsil kabiliyeti olmayan bu sistem, oy oranına göre çok orantısız sandalye getiriyor ve Türkiye gibi demokrasinin ve demokrasi kültürünün oluşmadığı toplumlarda çoğunluğu alan siyasi partiler ''millî irade'' diye her türlü hukuksuzluğu ve antidemokratik uygulamayı yapma hakkını kendinde görebiliyor.

Cumhurbaşkanı danışmanının, Erdoğan Cumhurbaşkanı seçilirse ve muhalefet Meclis çoğunluğunu alırsa, istikrar için seçim yenilenir demesi, demokrasi tarifine uymaz.

Cumhurbaşkanının ''kefenimizi giyerek çıktığımız bu zorlu yolda'' sözü de psikolojik olarak toplumu rahatsız eder. Demokrasi barış ve hoşgörü rejimidir. Kefen sözü bir kavga imajı yaratıyor. Demokratik hoşgörüye gölge düşürüyor.

HDP'nin de PKK'yı açıkça reddetmiyor olması demokrasi kültürüne zarar veriyor.

Siyasi partilerin hiç biri ön seçim yapmıyor. Demokraside halkın siyasi sürece katılması önce adayları seçmesiyle başlar.

Öte yandan, bütçeden halkın vergisini popülist amaçlı halka geri dağıtan iktidarlar, halkın parasını çarçur etmiş oluyorlar.

Bu nedenle siyasi iktidarlardan koli değil iş istemeliyiz.

Sürekli cari açık ve dış borç, hem ülkenin hem de toplumun geleceğini ipotek altına sokmak demektir. Dış borçlanma sağlandığı sürece kimse cari açığın farkına varmaz. Ancak cari açık mikrop gibidir. Bugün yaşadığımız gibi, zamanla istikrarı bozar. Kırılganlığı artırır. Yurt dışına daha yüksek oranda ve hacimde faiz çıkmasına neden olur. Bir gün net dış borç ödemek zorunda kalırsak, kaçınılmaz olarak fakirleşeceğiz.

Cari açığı ve dış borcu kullanarak, yarınımızı ipotek altına almak isteyenlere karşı dikkatli olmalıyız. Siyasi partilerin istikrar programlarını ve çözümlerini iyi analiz etmeliyiz.

Yazarın Diğer Yazıları