Yapmayın Devlet Bey! Ben oradaydım
Çanakkale'de ne olup bittiğinin şahidiyim.
Milliyetçi Hareket'in lider kadrosundan Meral Akşener'in karanlıkta konuştuğu 11 Şubat toplantısından bahsediyorum.
Ben, öyle bir kararlılığa makro ölçekte 15 Nisan 1978'de Ankara'da Tandoğan Meydanı'nda şahit oldum, mikro ölçekte de 11 Şubat 2017'de salonun karartıldığı Çanakkale'de.
İnsanlarımız, 15 Nisan 1978'de, uyducu maşalara karşı yüreğinin "birlik" sadasını asumana bütün gücüyle nasıl haykırmışlarsa; 11 Şubat 2017'de, Çanakkale'de, tek adamlığa, despotluğa, Saddamlaşmaya, parti diktatörlüğüne, federasyonculuğa, rejim değişikliğine, "Türk"ü silmeye, ülkeyi "karartma"ya karşı hançerelerini yırtarcasına "Hayırrr!" diye öyle haykırmışlardır.
Balgat'ta oturanların hemen hepsi 15 Nisan 1978'de Tandoğan'daydı.
İkisinin de şahidi olarak tekrar söylüyorum: Balgat oturanları! Tandoğan'da gördüğünüz heyecan, aynen Çanakkale'de de görülmüştür; insanlar "kişi"ye değil; ülkelerine sahip çıkmışlardır.
Balgat'takiler beni tanırlar. Abartmayacağımı, kasıtlı yazmayacağımı bilirler.
Şahit olduğum başka toplantıları da yazayım, siz kıyaslayın.
Devlet Bey, 1997'de, genel başkanlık yarışına girdiğinde Türkiye'yi dolaşıyordu. Ben de gazeteci olarak yanındaydım. Kendileriyle birlikte Türkiye'nin belli başlı illerine gittim. Sadece karşılamalar oldu, salon konuşmaları oldu ve sonunda genel başkanlığı aldı.
15 Temmuz öncesi, Meral Hanım yollardaydı. Ben de kendileriyle birçok il'e gittim. Salonlar taştı, meydanlarda konuştu. Balgat'takiler ise hiçbir toplantı yapamadılar. (Ne anlatacaklardı zaten. "Partiyi bitirmeye kararlıyız, Türkiye'yi çökertmeye kararlıyız." mı, diyeceklerdi!) Kendilerine teveccüh olacağını bilseler, meydanlara çıkmazlar mıydı?!
Meral Hanım'ın 15 Temmuz öncesi toplantılarıyla, sonraki toplantılarını karşılaştırdığımızda, endişenin parti meselesini aştığını, ülke meselesine döndüğünü fark edersiniz.
(Odatv'de, başka kulvardan eski Kültür Bakanı Prof. Dr. Suat Çağlayan'ın 12 Şubat 2017 günkü "Akşener bu süreçten sağ salim çıkarsa Bahçeli'yi kimse kurtaramaz" başlıklı yazısını bir okuyun lütfen.)
Balgat, yetkisi olmadığı hâlde, parti üyelerini aklının estiği gibi ihraç ediyor. (Olağanüstü kongrede tüzük değişti çünkü. Genel Başkanlık seçimine geçilecekken, kararlar, müdahaleyle askıya alındı. Zaten bu "askı"nın devamı için rejim değişikliğine bile razı oldular! Havsalanın alamayacağı korkunç bir gelişme!)
İhraç edilen/edilecek olan milletvekilleri, genel başkan adayları, "Biz parti programına ve seçim beyannamesine uyuyoruz, Balgat yönetimi ise, seçim beyannamesindeki taahhütlerin, önceki söylediklerinin tam tersini yapıyor." diyor. Asıl ihraç edilmeleri gerekenlerin kimler olduğunu daha önce yazmıştım.
Bir tarafta ülkemizin bekası, bir tarafta koltuk...
Siz hangisini tercih edersiniz?
Neden bunları yazdım?
Devlet Bey, "Kimileri kalkıyor ışıksız otellerde gürültü çıkarıp, bitmiş ve tükenmişlikleriyle çaresizliğin ve çamurluğun limanına demir atıyor." diye tivit atmış.
İki tarafı da bilmesem, Devlet Bey'in yazdığında bir hikmet vardır derdim belki.
Ama öyle değil... Çanakkale toplantısı gerçekten karanlığı delen bir işaret fişeğiydi.
Tekrar tekrar söylüyorum... Mesele kişileri aşmıştır; insanlar ülkeleri için endişe içindeler.