Yan hakemin ebesi babannesi çıkınca...
PFDK yine esti gürledi. Yağdırdığı cezalarda en fazla payı Fenerbahçe'ye çıkardığını farkettim. Meğer Başakşehir maçında bardak dolup taşmış. Seyirci 5. kez "çizmeyi aştı" diye kesilen 200 bin TL, ötekiler çekirdek parası. Futbolcu 2 sarıdan yollanıyor, seyirciye 5. uyarıdan sonra fatura çıkıyor.
Aklıma kötü tezahuratın geçmişini yazmak geldi. İstanbul Mahalli Ligi döneminde ilginç tiplere tanık oldum. Öncelikle hepsini saygı ve çoğunu rahmetle andığımı belirteyim. Feriköy'ün 3 Büyükler'i salladığı yıllardaydık. 27 Mayıs 1960 darbesi gerçekleşmişti. Askeri yönetim esip gürlüyordu. Herşeye maydanoz olduklarından, futbolu da unutmadılar. Tribünlere, yani seyirciye de bulaştılar. Sıkı yasaklar getirildi. Kazara biri yuh çekse yaka paça Merkez Komutanlığı'na götürülüyor, sonrası malum. Stad mikrofonlarından uyarılar ihmal edilmiyor. "Dikkat, dikkat! Sakın haaa"ları sıkça duyuyoruz. Özellikle hakemlere saygı isteniyor. Dönem bu dönem... Feriköy seyircisinin Apartman Mustafa adlı lideri var. Sesi borazan gibi. Sessiz ortamda bağırdığında Taksim'den tanıyorlar. Feriköy Beykoz'la oynamakta. Maçı yöneten hakemin sırtında sadece sarı-siyah forması eksik. Kırmızı-beyazlı Feriköy'ün aleyhine düdük çaldıkça taraftar hop oturup hop kalkıyor. Bulunduğum yerden Apartman'ı rahatlıkla görebiliyorum. Havaya fırlayıp çöküyor. Sesi çıkmıyor ama kabak kafasının kızardığını farketmeyen yok. İki mütevazı takım için İnönü'de oldukça fazla seyirci olduğunu söyleyebilirim. Hakemin her hatalı kararında homurtuların desibeli yükseliyor. Daha da ileri gidilecek ama yanyana dolaşan inzibat ve polislerin gözleri üstlerinde. Küçük kuş arayan şahin gibiler. Ağzından "yasaklı laf" çıkanı anında kapacaklar. İkinci yarının ortasında Feriköylü forveti ceza sahasında biçtiler. Hakem devam işareti yapınca kapalı tribünden bas bariton bir ses yükseldi: "Hakem anlarsın ya!.." Kısa bir sessizlikten sonra alkış tufanı koptu. Birkaç görevli Apartman'a doğru hamle etti. O anda bir başçavuşun inzibatları durdurduğunu gördüm. Bir parmağıyla da Mustafa'ya "sus" işareti yapmaktaydı. Bu defa alkışlar astsubay için yükseldi. Merak edenler için yazayım. Bu müsabaka, "yanlı hakeme rağmen" golsüz berabere bitti.
Sahadan atılışlar
Hem İstanbul Amatör Küme'de, hem lisede futbol oynadım. İtirafta bulunayım ki, ihraç edilmediğim sezon olmadı. Hele biri var ki, hatırladıkça gülerim. Vefa Stadı'nda Dolapdere ile oynuyoruz. Hakem ünlü spor yazarı Nazif Oturgan. Aynı zamanda uluslararası bisiklet hakemi. Her maçtan önce arkadaşlara tembih ederim; "Topu önüme doğru atın". Bizimkiler inadına yapar gibi hep sırtıma çarptırırlar. Sonunda bekimiz Cabir'e patladım; "Hey senin ebeni seveyem!" Kısa bir gecikmeden sonra uzun bir düdük çaldı, ardından Nazif Hoca "Çık dışarı!" diye seslendi. O zaman kırmızı kart falan yok. Anlayacağınız sahadan atıldım. Söyleniyorum; "Kendi arkadaşımı kalayladım..." Meğer beni gönderen yan hakem imiş. Kalayımı işitip Oturgan'a uyarıda bulunan O. Maçtan sonra; "Ne vardı bunda?" deyince tatlı bir Karadeniz şivesiyle cevap verdi; "Benim ebem babannem idu..."
Eğimli saha
Başka bir vukuatımı daha anlatacağım. Okmeydanı takımıyla oynuyoruz. Yer Bakırköy'deki Sümerspor tesisleri. Tren yoluna doğru en az 30 derece eğimli. Yağmur yağdımı bataklık. Süratliyim ama balçıktan topu götürmem mümkün değil. Karşımdaki bek en az 110 kilo, bir türlü geçit vermiyor. Her pozisyonda da ağaçkakan gibi tekmeliyor. Bir ara baktım beyaz konçlarımın kan rengine dönüştüğünü farkettim. Hakemin umurunda değil. Şikayet ediyorum, "Erkek oyunu bu" diyor. Sonunda rakiple yere düştük. O altta ben üstte, başladım suratına yumruk atmaya. Hızımı alamayıp gırtlağına yapıştım. Bizim kaptan geldi, ellerimi çözmeye çalıştı, nafile. Birkaç takviye daha katkıda bulunup adamı kurtardılar. Ancak olaylar öyle büyüdü ki taraftarlar birbirine girdi. Hatta banliyö treni seferleri durdu. Sonuçta Haliç Kulübü ilk yarı sonuna kadar tüm maçlarında hükmen yenik sayıldı. İlginç taraf lig bittiğinde Kumkapı küme düştü, biz kurtulduk. Kümede kalma maçı ise daha ilginçti. Kumkapı'yı 1-0 yenip onları yuvarladık. En önemli ayrıntı ise Galip adlı arkadaşımızın topu yumrukla içeri sokmasıydı. Bizi bir hakem mahvederken bir başka hakem kümede bıraktı. Rakip kalecinin golü veren hakeme yalvarışını unutamam; "Hocam annem babam ölsün elle attı" derken hüngür hüngür ağlıyordu.
***
BAŞSAĞLIĞI
Ocak hep acı haberlerle devam etti. Bu kez Pırlanta Akın annemiz Hakk'a yürüdü. Kendisi aynı zamanda meslekte hocam üstad Bedîî Faik'in eşi, gazeteci Faik Akın'ın annesiydi. Pırlanta Hanım'ın adı gibi özellikleri vardı. Aileye başsağlığı, merhumeye rahmet diliyorum. Tam yazımı tamamlarken gazeteci arkadaşımız Mehmet Türker'in vefat haberi geldi. Aynı dilekleri onun için de tekrarlıyorum. Mekanları cennet olsun