Yalandan kim ölmüş!

Bombalı saldırılarla ilgili haberi aldığımda, gözüm saate gitti. Çünkü ilk istihbaratta yer olarak Vodafone Arena verilmişti. Bu yüzden endişem arttı. Sonra maçın bitiş düdüğüyle aradaki farkı hesapladım. "Stat boşalmıştır" sonucuna vardım. Daha doğrusu temenni ettim. Deplasman takımının taraftarı geç çıkar ya, korkum devam etti. Bursaspor kulübünün "Bizden ölü-yaralı yok" açıklaması kısmen rahatlattı. Telefon trafiğim ise devam etti. "Parçalanmış üniformalılar gördüm" lafıyla eyvahı bastım. "Şimdi yayın yasağı gelir" diye beklerken, bu ekrana bindirildi. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun "20 yaralı var"ının tüm Türkiye tarafından duyulmasından sonra "kara perde indirilmişti". Daha önce yazdım, sansürü görüntülerle sınırlandırmalı. Sadece kopan uzuvların teşhiri önlenmeli.

Saatler 05.00'a yaklaştığında kesine yakın döküm ortaya çıktı. Çoğu polis olmak üzere 38 şehidimiz vardı. Yaralılardan bir kısmı da yoğun bakımdaydı. Durumları kritikti.

Alay eder gibi

Son saldırıda kınama mesajlarının arttığını görüyorum. En trajikomik olanı ABD Büyükelçiliğinin idi; "Alçakça saldırıyı kınıyoruz". Bunu yayınlarken teröristlerin kullandığı plastik patlayıcıların kendi imalatları olduğundan habersiz miydiler? Şimdi de Stinger füzeleri vermeye hazırlanan başkası mı? Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Moon'unkini ayrı yere koymak lazım; "Faillerin bir an önce belirlenip, yargı önüne çıkarılmalarını bekliyoruz". Alay mı ediyor?

Tam burada geçmişten bir anımı aktaracağım. 12 Eylül 1980 dönemindeyiz. İstanbul Emniyet Müdürlüğü, teçhizatsız hatta araçsız, terör gruplarıyla savaşıyor. Önemli militanlarla çıkan çatışmalarda Emniyet Müdürü Şükrü Balcı'nın telsizden açık anonsunu duyuyoruz; "Bunları sağ istemiyorum". Emrin gereği yapılıyor. Sonuçta kahramanları yargıladık. "Hiçbir başarı cezasız kalmaz" özlü sözünü uyguladık. Hatırlayın Mehmet Ağar'ın yıllar sonra içeri atılmasını. Suçu terörle mücadelede herkesten faydalanmasıydı. Başka ülkede olsa madalya takarlardı. Kimi aslanlar da görev sırasında ya da emekli olduktan sonra şehit edildiler. Mücadele ettikleri tarafından. Başkomiser Aydın Barış, durakta otobüs beklerken delik deşik edildi. Efsane polis memuru Muhsin Bodur evi basılarak. Emniyet Müdür Yardımcısı Şakir Koç'tan, komiser muavini Ahmet Zehir'e kadar yüzlerce yiğidi kaybettiklerimiz listesine ekledik.

Sözde ittifak

Kınamacıların arasında Fetöcülere kucak açan NATO'yu görünce şaşırmadım. Amerikan yönetimindeki kuruluş patronunun yolundan gidiyor; "tavşana kaç tazıya tut". Muavenet zırhlımızı ABD gemisinin vurduğunu unutacağımızı mı sanıyorlar? Ağababalarının Kobani'ye havadan indirdiği silah ve malzemeleri Noel Baba'nın geyikleri mi getirdi? Almanya, Fransa ve diğer sözde müttefikler aynı sahtekârlıkta. Hep yazdım; "Bize bizden başka dost yok". Hatta kimi Türk kökenlilerden. IŞİD operasyonlarında ele geçirilenlerin isimlerine iyi bakın. Bunlar da arkamızda vurmakta PKK'dan beterler. Son saldırının da PKK eylemi olduğu ortada. Ancak DHKP-C ve TİKKO ile TAK'ın -PKK'nın şehir eylemcileri- birlikteliğini unutmayalım. Bir kez daha uyarmak istiyorum; "Tedbir, tedbir, tedbir". En küçük ihmalin sonucunu yine gördük.

Ekran zaafı

Haber kanalları Beşiktaş-Bursaspor maçı yüzünden "futbol muhabirlerine" muhtaç oldu. Bu çocuklar kusura bakmasın sınıfta kaldılar. Ne zaman ki Mete Çubukçu konuştu detayları anladık. çünkü bu defa "tecrübe konuştu". Adam bırakın polis-adliyeciliği "savaş muhabiri". Çubukçu'yu kutluyorum.

Yazarın Diğer Yazıları