Yabancı dilde eğitim çıkmazı (1)
Aklımın almadığı bir şey, Türk okullarında bir başka dilde eğitim görmek! Ne kadar gelişmiş olursa olsun, ne kadar ilim dili olursa olsun, bağımsız bir ülkede başka milletlerin diliyle eğitim veremezsin!
Türkçe eğitim vermek zorundasın!
Yabancı dili kesinlikle öğreteceksin! Tamam...
Yabancı dille eğitim veriyorsun, öğrendiklerini mi sanıyorsun!
Hazırlık sınıfları rezalet... Birçok gençle konuştum; olmuyor, olmuyor, olmuyor!..
Yeni YÖK kanun taslağı tartışılıyor, yabancı dil meselesi yok ortada.
Bu köşenin okurları bilirler. Sıklıkla genelde eğitim alanında yaşanan problemlere, özelde de yükseköğretimdeki aksaklıklara dikkat çekmeye çalışırım.
Çok iyi performans gösterdiği, önemli ilmî çalışmalara imza attığı hâlde dil barajına takılarak, doçentlik belgesi alamayan sayısız ilim adamı, YÖK’ten ulûfe değil, hem ilmî performanslarını lâyıkıyla ölçecek yeni kriterler, hem de bir fırsat bekliyorlar. Onların yaşadıkları sıkıntı bir yana, bu yazıda iğneyi yine dil meselesine ama çok farklı bir noktadan batıracağım.
Öncelikle şu iyi bilinmelidir ki, her olgunun cihanşumûlleştiği, mesafelerin kalktığı günümüzde bir ülkenin ilim dünyasında sözünü dinletebilmesi, kendi içindeki refah kaynaklarını sağlıklı biçimde dağıtabilmesi, yeni kaynak çıkartabilmesi için yabancı dil şart.
İlim adamı (Dikkat: İlim insanı demiyorum! Kadın-erkek ayırmıyorum.), hepsinin olmasa bile önemli bir kısmının, en az bir, hatta yeri geldiğince iki ve hatta üç yabancı dil bilmesi, rekabette var olmak, yeni değerler üretebilmek için bir mecburiyettir. Ancak acaba bunun yolu, kör topal ilim dünyasında her kolundan tuttuğumuza son derece yetersiz, ancak okuduğunu anlayacak fakat meramını aktaramayacak derecede yetersiz derecede bir yabancı dil belletmeye çalışmak mı?
Daha açık konuşalım: Kreşinden ilköğretimine, lisesinden üniversitesine sürekli yabancı dilde eğitim veren bir ülkenin, ilmî alanda kendisini geliştirebilecek, birikim sağlayabilecek potansiyele erişmesi mümkün müdür?
İmtihan sisteminde bilgiyi ölçmenin en berbat yolu olan test metodu yüzünden, ana dilinde kendini ifade etmekte güçlük çeken yeni nesiller, pek sınırlı seviyede vâkıf olduğu yabancı dilinde ilmî verilerini dünyaya duyurabilme, tartışma, karşı tezlere cevap verebilme çapına sahip midir?
Bir garip ülkeyiz. Dershaneleri kapatıyoruz, dil kursları açık! (Dershaneleri kapatma, Anayasa Mahkemesi’nden kesinlikle dönecek... Aha şuraya yazıyorum. Kanunlar ortada... Anayasa Mahkemesi’nin 17 üyesi birden, “Hür teşebbüs engellenemez!” diyecektir. Demezse, kendi varlığını inkâr etmiş olur!)
Dil kurslarında yıllarını, maddî birikimlerini çarçur eden, sokak dilini zor bellediği dilde eğitim almaya zorlanan tuhaf bir vetireyi yaşıyoruz.
Tekrar tekrar yazıyorum: İlmî çalışma için yabancı dil şarttır. Ancak ilmî çıtayı yakalamak için ana dilde ilim üretmek şeddeli şarttır.
Öncelik kendi dilin; Kendi gücün, kendi iraden, kendi ilmin!.. (Devam edeceğiz.)