...Ve elveda Kırım!
Ne yazık ki, Türk Dünyası bir toprağını daha, göz göre göre yitiriyor. Daha doğrusu, Kırımlı Türkler öz vatanlarında, yine “yabancı” bırakılıyor.
Ukrayna’nın Özerk Kırım Cumhuriyeti’ndeki parlamentoda yapılan oylamada, resmen Rusya Federasyonu’nun bir parçası olma kararı alınması, ortalığı karıştırmış bulunuyor.
Gerçekten de, nüfusunun çoğunluğu “Rus yapılan” Kırım, Ukrayna’nın Moskova yanlısı Cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç’in düşmesinden bu yana bölgedeki gerilimin odak noktası olduğu da biliniyor.
Ukrayna’nın yeni geçici yönetimi ise geçen hafta parlamento, silahlı Rusların kuşatması altındayken yapılan olağanüstü oturumda, yemin ederek görevi devralan yeni Kırım yönetimini tanımıyor.
Ukrayna halkının AB ile entegrasyon girişimleri sonucunda Rus yanlısı Başkanın yönetimden uzaklaştırılması krizin başlamasına yetmiş görünüyor.
II. Cenevre toplantısından kısa bir süre sonra, Ukrayna ve Kırım’da krizin patlak vermesi dikkatleri çekiyor.
Ayrıca, Rusya’nın Kırım’ı işgal etmesiyle eş zamanlı olarak, nükleer başlık taşıyabilen kıtalararası M füzesinin fırlatıldığının Rusya tarafından dünya kamuoyuna açıklanması, yeni bir “hamle” olarak değerlendiriliyor.
Aslında, krizin fazla tırmanmaması ve stratejik hedeflerin gerçekleştirilmesi için, kısmen geri adım atan Rusya, dünya konjonktürüne gerekli mesajı vermiş sayılıyor.
Bu beklenmedik durumdan rahatsız olan ve dünya kamuoyu görüşlerini hiçe sayan Rusya’nın uluslararası kanunları da ihlal ederek Kırım’ı işgal etmesiyle ortaya çıkan durum, jeopolitik bakımdan 21. yüzyıldaki gidişatı gösterme yönünden fikir veriyor.
Öte yandan; Rusya’nın Gürcistan, Suriye ve Kırım’ın da olduğu kendi sahasında ABD’nin at oynatmasına izin vermeyeceği gibi, diğer sahalarda da gözlemci sıfatıyla bulunacağı, yaşanan olay ve gelişmelerden anlaşılıyor.
Değerli dostumuz, araştırmacı-yazar Dr. Cüneyt Mengü’nün, “Kriz, II. Cenevre’de olduğu gibi, Dünya’da iki kutuplu bir sisteme dönmek için yapılan diğer bir girişimdir” sentezi hem düşündürüyor hem de korkutuyor.
Mengü görüşlerini şöyle özetliyor:
“Netice itibari ile ABD yönetiminin dünya konjonktürü içerisinde sorumsuz ve çok yanlı politik davranışları, Rusya’nın tekrar ikinci bir kutup olarak dünya siyaset sahnesinde yer almasını bazı ülkeler isteyebilir. Bu durumda ülkeler için bir denge unsurunun varlığı önem arz etmektedir. Bugün hem II. Cenevre, hem de Kiev krizinde Rusya’nın duruşu ortadadır.”
Sorunun Türkiye açısından büyük boyutları, Türk dış politikasını adeta ortadan kaldırıyor.
Zira, Türkiye, artık çevresinde “sözde” sorun çözen bir ülke olmaktan uzaklaşıyor.
Çünkü; Suriye örneğinde olduğu gibi, sorunların üzerine giderken, sorunun bir parçası haline geliniyor.
Suriye politikasında başarılı olamayan Türkiye, aynı başarısızlığı Kıbrıs, Kerkük ve son gelişmeler karşısında Kırım’da acizliğini gösteriyor.
Türkiye’nin dış politikada da başarısız olması, en çok soydaşlarımızı etkiliyor.
Gerçi, gerek Türkiye’de bulunan gerek yurt dışındaki soydaşlarımız, kurdukları örgütler vasıtasıyla ara sıra olsa da dertlerini dile getiriyor.
Nitekim; Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği İstanbul Şubesi’nin yaptığı açıklamada her şey acı acı özetleniyor:
“Kırım, tarih boyunca jeopolitik önemini korumuş, bu önem dolayısıyla Kırım’ın tarihi sahipleri Kırım Tatarları 18 Mayıs 1944’te topyekûn vatanlarından sürülmüşlerdir.
Kırım tarihi süreçte etnik temizlemeye tabi tutulmuştur.
Kırım’da ki tarihi vatanlarına dönme ve haklarını yeniden elde etme mücadelelerini sürdürürken sürgün edilen Kırım Türklerinin yerine yerleştirilen ve ezici çoğunluğu oluşturtulan Rus dili konuşanların temsilcisi olduğunu iddia eden şövenist, idareci ve siyasetçiler Ukrayna’da çıkan yangını fırsat bilip, Kırım’ı oldu bittiye getirerek Rusya’ya bağlamak içindedirler.
Gelişen olaylardan yeni bir 18 Mayıs 1944 faciası yaşatmak istemektedirler.
Kırım, Kırım Tatarlarının tarihi vatanıdır. Onların, Ukrayna’nın toprak bütünlüğü korunmalı, hiçbir askeri müdahaleye izin verilmemelidir.”
Yakın zamanda; Kerkük, Irak’ın Kuzeyi, Kıbrıs ve şimdi de Kırım’a elveda...