Vatikan'ın "küflenmiş" Kudüs tutkusu!
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin giriştiği "Zeytin Dalı" harekâtının başarıyla sonuçlanmasını ve şehit düşen Mehmetçiklere Yüce Allah'tan, iki dizimden geçirdiğim operasyon icabı ancak şimdi yazımda rahmet diliyorum.
"Zeytin Dalı" ile ilgili gün be gün ayrıntılar değiştiğinden haftalık bir yazıya konu edilmesi büyük zorluklar taşıyor.
Bu nedenle, Orta Doğu'dan bir konu ile yeniden huzura çıkmak bize düşüyor.
Kutsal Kudüs'ün sadece Müslümanların vazgeçemediği bir "sorunu" olduğunu kabul etmeyen, Hristiyanlık dünyası bu isteğini çok uzun yıllardan beri, bazen açık bazen kapalı bir şekilde savunuyor.
Üstelik Vatikan'ın başı çektiği bu "tutku"nun baş aktörlüğünü bizzat Papa yönlendiriyor.
İsrail'in insanlık dışı tutumuna ve uğruna kanlar dökülen inadına rağmen Vatikan'ın tabii ki bu arada Filistin'in zaman zaman tek başına kalsa da, Kudüs için vazgeçilmezlik kendini baş gösteriyor.
Zaten, hem Müslüman hem Hristiyan ve hem İsrail tarafı "Kudüs olmadan asla" şeklinde direnmesini dile getiriyor.
Ne var ki, Vatikan'ın böylesine açık açık bir Kudüs politikası güttüğünü deklare etmesi yakın yıllara rastlıyor.
Her ne kadar, Hristiyanlık dünyasının Kudüs'ü gözden çıkaramayacağı imajı daima mevcutken, Vatikan'ın böylesine istemi son senelerde gündeme getiriliyor.
Yıllar önce bir Libya dönüşü Roma'da buluştuğumuz Vatikan temsilcimizin, o tarihlerde, Papalığın Filistinlilere ve özellikle Yaser Arafat'a büyük maddi ve manevi yardımlarda bulunduğunu belirtmesinden beri dikkatlerimiz bu "hassas" konuyu takip ediyor.
Nitekim, Erdoğan'ın Papa'yı "resmen" ziyaretinin yarattığı atmosferin herhangi bir "şok" yaratmadığı ortaya çıkmış bulunuyor.
Çünkü, Vatikan'ın güttüğü Kudüs politikasının desteklediği bir ortamın daha fazla etkilerini beklememek gerekiyor.
En azından, bu ziyaretin de "kullanılma" fonksiyonunun kendiliğinden ortadan silindiği görülüyor.
Bitmeyen Filistin trajedisi
Gerçekten de, acılarla kıvranan Filistin için "trajik" tarih hep tekerrür ediyor.
Yıllar öncesinden, Filistinliler acımasız İsraillilerin hep öldüresiye saldırılarına uğruyor.
Ne yazık ki, bütün dünya da adeta seyrediyor. Her ne kadar, bazı İslam ülkelerinden protestolar ve bir-iki liderden tehditler savruluyorsa da İsrail, insanlık dışı eylemlerini son noktasına kadar pervasızca sürdürüyor.
Bu "kısır döngü"nün acımasızlığı ve tarihin tekerrürünü, ortaya atmak üzere.
Oysa; içine girilen süreçte, daha fazla kan ve gözyaşı dökülmemesi isteniyor.
Fakat her şeye rağmen; her iki taraf da, aslında "Kudüs olmadan asla!" diyor.
Ancak, şimdilerde "Kudüs" istemi bir yanda kalırken, İsrail'in Filistin toprakları üzerinde, kanlı egemenliğini yeniden başlatma gayreti hüküm sürüyor.
Gerçi, İsrail'in politikası ve askeri konumunun hiçbir zaman değişmeyeceğini yakından bilen ve takip edenler, Gazze'deki Filistin yönetimine rahat nefes aldırmayacağı şimdiden iddia ediliyor.
Gelişmeler, diplomatik yollardan kesin önlemler alınamaması halinde, İsrail'in sadece Gazze ile yetineceğini göstermiyor.
En azından, Golan Tepeleri'nde İsrail'in öteden beri arzuladığı düzeltmeleri yapmaya girişmesi muhtemel görünüyor.
Tabii ki; bu gelişmeler karşısında, Türkiye'nin konumu ve politikası çok önemli bir yer alıyor.
Eğer İsrail; Suriye'yi de vurmaya kalkışırsa, Türkiye'nin takınacağı tavır, beraberinde çelişkiler getiriyor.
Yaşanan trajedinin bir başka yönü ise bilindiği gibi, hem Filistinlilerin hem de İsraillilerin büyük çoğunluğunun, artık bu tür çatışmalardan, savaşlardan bıktıklarının görmezlikten gelinmesi ortaya çıkıyor.
Suriye'ye karşı böylesine bir askeri harekât, zaten tutuşmakta olan Orta Doğu'yu cehenneme çevirmeye yetiyor.
Öte yandan, Orta Doğu'da çoğu ülkelerin özellikle hedefin başındaki Suriye ve Irak'ın askeri bakımdan ne kadar güçsüz bırakıldığı da dikkatleri çekiyor.
Sürecin en kritik gelişmesi ise, Orta Doğu'da yeni yeni devletçiklerin ihdas edilmesi ve işin ucunun Türkiye'ye dokunması öne çıkıyor.
"Şer proje"nin yıkımı büyük oluyor.