Vatandaşa meydan okunuyor!
Kutuplaştırmak hoşlarına gidiyor.
Farklı seslerin, farklı düşüncelerin, farklı söylemlerin konuşulmasından büyük rahatsızlık duyuyorlar. Hemen kulaklar tıkanıyor, karşı saldırı başlıyor, konu ana ekseninden kopuyor.
En yakın örneği şeker fabrikaları.
Yüz binlerce insan sokaklara döküldü, fabrikaların önlerine gitti; "Satmayın, buraları atalarımızdan miras aldık, kanımızla, canımızla yaptık" dediler. Kimse dinlemedi.
Evlerine şeker sokmayan vatandaşlar, "Bu şeker meselesi değil ülke meselesidir" diyerek sokaklara çıktılar, emek verdiler, yürüdüler... Ama bu hassasiyeti, inancı, mücadeleyi anlamak istemediler, dinlemediler.
Sosyal medya ayağa kalktı; "Şeker fabrikaları Cargill'e, küresel sermayeye peşkeş çekiliyor, satılmasın" denildi. "Kararımızdan dönmeyeceğiz" dediler.
AK Partili siyasetçiler, danışmanlar, belediye başkanları bile "Bu satış NBŞ lobisine hizmet ediyor, şekeri diğer özelleştirmelerle karıştırmayın, stratejik önemi var, satılmamalı" dedi, hemen susturdular.
Konunun uzmanları konuştu, gazeteciler "Şeker fabrikalarının satılması millî değerlerimizin satılmasıdır. Bu gibi stratejik kurumlar kâr eden hale getirilmelidir" yazdı. Tepki gösterdiler, "Yalan söylüyorlar, hepsi zarar ediyor" dediler.
Kamuoyunun tepkisine, vatandaşların talebine rağmen; ısrarla, inatla ve yangından mal kaçırır gibi satmaya başladılar.
Şu ana kadar tam 4 tane fabrika satıldı.
Ve anlaşılan o ki hepsini satana kadar da durmayacaklar.
Kendilerinin doğrularından başka doğru olabileceğini düşünmeyenler "yerli ve millî" diyerek satmaya devam edecek.
Neleri satmadılar ki!
Şeker fabrikaları gibi alelacele yapılan özelleştirmelerin uzun vadede ülkenin millî değerlerini nasıl bitirdiğine şahit olduk.
TEKEL, Türk Telekom, Petkim, Sümerbank... Hepsinde büyük zararlar edildi. Kâr eden kuruluşlar birer birer atıl hale getirildi.
2002'den bu yana yaklaşık 70 milyar dolarlık özelleştirme gerçekleştirildi.
Hepsi sıcak para denilerek; şaşaalı devlet binalarına, saraylara, villalara ve siyasetçilere ödenek yapıldı.
2002-2017 yılları arasında sattıklarına bir bakın, bunların hepsinin millî varlık olduğunu hatırlatalım:
- 10 liman
- 81 elektrik santrali
- 40 Tesis/İşletme
- 3 bin 483 taşınmaz
- 3 Gemi
- 36 maden sahası
- Şeker fabrikaları (2018)
Üretmeyi bilmeyen, geçmişine sevgi duymayan, kendi rejimiyle kavgalı zihniyet satmaya devam edecek.
"Sandıkta cevabını alacaklar" gibi hamasete gerek yok. Çünkü geçmiş tecrübeler gösteriyor ki sandıkla pek ilgisi de yok. Geleceğimizle var... İnsanlar olayı fark ettiklerinde her şey için çok geç olacak.
O yüzden;
Binlerce ton fasulye, buğday, arpa, tohum ve et ithal edilip, bakliyat fiyatları et fiyatlarını geçtiğinde; "Ya bunlar zaten bizde fazlasıyla vardı" demeyelim.
Köylerden kentlere göçlerle daha da kaoslaşacak büyükşehirlere şaşırmayalım.
Ödediğimiz vergilerle betonlaştırılan kentlerde psikolojimizi bozmaya devam edelim.
Nedenlerini sorgulamayalım!
Biz uyudukça, biz ses çıkarmadıkça yeşili öldürenler ruhumuzu öldürecekler.
Ruhu ölen milletler; bağımlı, muhtaç ve sefil hale gelirler. Bu ülkelerde "örtülü ödenek" diye bir komedi vardır. Her geçen yıl bütçeden daha fazla pay alırlar, hesap vermezler.
Tıpkı tek adamların oyuncağa dönen 3. Dünya ülkelerinde olduğu gibi!
Mesele zihniyet meselesidir. Dünden bugüne, geceden sabaha değişmeyecek bu zihniyet; şekeri de satar, zeytini de satar!
Kilo aldırmayan saray yemekleri için sattıkça satarlar!