Üniversiteler siyasi popülizm kurbanı
Orta öğrenimde mesleğe yönlendirme olmadığı için 40 yıldır yüksek öğrenimde önünde birikme oluyor. Geçmişte ve bugün siyasi iktidarlar bu soruna temel çözüm bulmak yerine tamamıyla popülizm ile çözmek istediler. Bunun en çarpıcı örneği açık öğretimdir.
2016-2017 yılında, yüksek öğrenimde toplam kayıtlı olan öğrenci sayısı içinde örgün öğretimde olanların oranı yüzde 40.65'tir. Buna karşılık açık öğretimde okuyanların oranı daha yüksek yüzde 46.52'dir. (Aşağıdaki tablo)
Üniversite eğitimi kitabi bilgilerle sınıf geçmek değildir. Üniversite eğitimi süreklilik ister. Üniversite içinde öğrencinin bire bir öğretim üyesi ile çalışması gerekir. Üniversite içinde tartışmalara katılması gerekir. Bu yolla öğrencinin analiz ve sentez yeteneği gelişir. Temel hedef de budur.
Kaynak: YÖK istatistiklerinden derlenmiştir.
***
Açık öğretim yalnızca meslek kursları ev hanımları için iş öğrenme imkanları amacıyla yapılabilir. Örgün öğretimin yerine ikame ederseniz, öğrenciye de yazık etmiş olursunuz.
Kaldı ki, açık öğretimde mezuniyet oranı yüzde onun altında kalıyor. Çünkü kayıt olanların bir kısmı bitirmek için değil askerlik ertelemesi nedeniyle kayıt oluyor.
Bu durum Türkiye'de yüksek öğrenim mezunlarının kalitesini sorgulamayı zorunlu kılıyor.
Üniversite eğitimi önünde en büyük engel YÖK'tür. YÖK, 1980 darbesinin eğitim sistemini kontrol etmek ve taraflı eğitim için getirilmiş bir kurumdur. Üniversite eğitimini tek düze bir kalıp içine soktu. Eğitim ve araştırmadan daha çok şekil şartı ön plana çıkardı. Fakülteler YÖK istemese ders koyamıyorlar. Bölüm veya program açamıyorlar. Gerçekte YÖK'tekiler en iyi bilim adamları değildir. Ama bilim kararı verirler.
Üstelik bugüne kadar YÖK, değişen iktidarlara göre hep ideolojik grupların, siyasi partilerin hâkim olduğu bir kurum oldu.
Yüksek öğrenim kurumları, idari ve bilimsel anlamda bağımsız olmadıkları sürece, bu kurumu her siyasi parti kendi ideolojisi doğrultusunda kullanır. Bu nedenle de siyasilerin objektif ve tarafsız bir YÖK' istemeleri mümkün görünmüyor. Sonuçta üniversitelerde reform yapmak olanağı da kalmıyor.
Üniversite mezunlarını da tutamıyoruz. Beyin göçü hızlandı. Türkiye'nin kaynak harcayarak eğittiği gençler, Beyin göçü ile başka ülkelere gidiyor. Özellikle başkanlık sistemine geçişin oylanması ile bu eğilim hızlandı. Ayrıca farklı gerekçe ve vesilelerle üniversitelerden birçok yetkin akademisyen çıkarıldı.
Yurt dışına beyin göçü isteklerini, yurt dışında iş başvuruları ve vatandaşlık arayanların artmasından anlıyoruz.
Kaldı ki gençler arasında işsizlik oranının yüksek olması, demokrasi ve hukukun üstünlüğü konusunda yaşanan gerileme de beyin göçünü hızlandırıyor.
Türkiye'den gençler neden gidiyor? İslami kurallar ve yorumları tartışmaktan ''gençler neden gidiyor?'' sorusunu tartışmaya zaman bulamıyoruz.
OECD her yıl 35 üye ülke itibariyle gençlerde ''işsiz ve eğitimsiz genç'' oranlarını açıklıyor. İşsiz ve eğitimsiz genç oranı en yüksek olan ülke Türkiye çıkıyor. Türkiye için bu oranlar 2013 yılında yüzde 29.8, 2015 yılında yüzde 28.4 olarak açıklandı.
TÜİK'te 15-24 yaş gençlerde işsizlik oranını yüzde 20 ile yüzde 22 ve istihdamda ve eğitimde olmayan gençler oranını da yüzde 26-28 olarak açıklıyor.
Eğitimde ve ekonomide iş gücü planlaması yapmadığımız için, birçok üniversitelerden mezun ettiğimiz gençlere iş veremiyoruz. İşsiz kalınca da ilk fırsatta ABD ve Almanya gibi gelişmiş ülkelere gidiyorlar.
Zaman zaman, yabancı ülkelerde, özellikle ABD, Avrupa ve sanayileşmiş ülkelerde, Türk uzmanların her alanda dünya çapında isim olduklarını görüyoruz. Yabancı ülkelerde eğitim yapan veya Türkiye'de eğitim yapmış, dil bilen uzman insanları, sanayileşmiş ülkeler havada kapıyor.
İdeolojik eğitim ve popülizme devam edersek daha çok sanayi ve bilgi çağını kaçıracağız.