“Ula uşaklar, hep elduk mi?”
Kütahya-Hisarcıklı bir okurumuz, inşaat işçisi Ali Pektaş, memleketine gidip döndükten sonra gazeteye ziyaretimize geldi. Ahmet Yabuloğlu, “Kütahya’dan bakınca ülkenin durumu nasıl görünüyor?” diye bir soru sordu. Okurumuz, “Halk, filmleri gerçek gibi izliyor, gerçekleri ise hayal gibi görüyor” diye cevap verdi.
Gerçekten de uzunca bir süre halkımız Kurtlar Vadisi ile durumu idare etti. Ülkenin bir kısmı adım adım terör örgütünün egemenliğine devredilirken, bu gerçeği kimse görmek istemedi. Çünkü gerçekler inciticidir. Kurtlar Vadisi Irak filminde Polat Alemdar’ın kahramanlıkları ile yetinmek varken, Türkiye’nin, gerçek kahramanlarını hapse tıkan bir ülke konumuna düşürülmesi ile bizim gibi birkaç deliden başka kim ilgilenecekti?
Yıllar sonra, MİT’e de operasyon yapılınca tehlikenin boyutları ancak fark edildi!
* * *
“Fatmagül’ün suçu ne?” ile 7’den 70’e kitleler uyutulurken, kadın cinayetleri rekor seviyeye ulaştı! Sonunda üniversite öğrencisi Özgecan kızımız, sapıklar tarafından hunharca katledilip yakılınca, üstelik kadınlar cenazeye erkek eli sürdürmeyince kitlesel bir uyanış başlar gibi oldu. “Gibi oldu” diyorum çünkü kitlelerin refleks şeklinde gelişen ani tepkilerinin gelip geçici olduğunu bilirim. Mesele, bu refleksleri, bilinçli davranışlara yöneltebilmekte...
Çok açık bir örnek vereyim... Abdullah Öcalan yakalandığı zaman, kitleler çocuklar gibi bayram etmişti. Öyle ki aynı kitleler, o sırada azınlık hükümetinin başbakanı olan Bülent Ecevit’in partisini, ilk seçimlerde birinci parti yaptı. Ecevit, birkaç yıl sonra “ABD, Öcalan’ı bize niye teslim etti, hâlâ anlayamadım” diyecekti. Fakat “Kuzey Irak’ta çağdaş bir devlet doğuyor” sözü de Ecevit’e aitti!
Aradan yıllar geçti. Şimdi Öcalan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile pazarlık yapma makamına geldi. Seçimden sonra serbest bırakılacağı konuşuluyor! Güneydoğu’da PKK, devletin bütün fonksiyonlarını yerine getirmeye başladı. Peki, Öcalan yakalandı diye DSP’yi birinci, MHP’yi ikinci parti yapan seçmen nerede?
Gerçi, büyük depremlerin ardından ekonomik kriz yaşandı, bu partiler iktidardan düştü. Kitleler, Mısır’daki Müslüman Kardeşler Örgütü ile yaptığı iş birliğini, halka “Yeni Osmanlı” diye gösteren ve İsrail Cumhurbaşkanı’na “one minute” dedi diye sadece Türkiye’de değil, bütün İslam ülkelerinde sempati toplayan bir liderin peşine düştü.
Tamam, Öcalan’ın yakalanmasının üzerinden 15 yıl geçti, o zamanki seçmenlerin bir kısmı artık hayatta bile değil ama hep öldük mü dostlar?
* * *
Bu “hep öldük mü” sözünü, rahmetli büyük amcam, yakın akrabalarımızın neredeyse tamamının bulunduğu bir kamyon, 800 metrelik uçuruma yuvarlandığında, kanlar içinde ayağa kalktığında söylemişti:
-Ula uşaklar, hep elduk mi?
Kamyon, virajı alamayıp freni de boşalınca geri geri gidip ters takla atarak uçuruma yuvarlanmıştı. Fakat kamyon arkaüstü düştüğü küçük düzlüğe, üzerindeki yolcularını, un çuvalları ile birlikte boşaltıp taklalar ata ata, 800 metre aşağıdaki dereye varana kadar paramparça olmuştu. Dereye ulaşan, kamyonun motoruydu. Ölü yoktu.
Türkiye’nin freni patlamıştır dostlar, uçuruma doğru gidiyor! Artık mucize olur mu bilemem. Aslında herkesin gözü hırsızlığı da bölücülüğü de görüyor, kimse aptal değil! Fakat seçimleri, birebir 13 milyon seçmene ulaştırılan sosyal yardımlar belirliyor. Peki ama bu arada kaos başlarsa, kuru bir ekmeğe bile muhtaç olacağını niçin görmüyor aynı kitleler?
Seçtiği kadro eliyle, İslam ülkelerini iç savaşa düşüren ve binlerce insanın üstelik İslâm adına vahşice, sapıkça öldürülmesine dolaylı olarak sebep olan kitleler, bunun faturasının kime kesileceğini zannediyor?