Türkiye'nin bacağını kesmemek için...
Yeğenim Umut, "Kitlelerin aldatılmasını veya kandırılmasını önleyecek bilimsel bir yöntem yok mu?" diye sordu.
Öyle bir soru ki üzerinde kitaplar yazılır! Tabii sohbet çerçevesinde, insanların davranış biçimlerini, içinde bulundukları kültür ortamının belirlediğini, olumlu yönde bir zihniyet değişikliği için bireysel çabanın yanında devlet politikalarının da gerekli olduğunu, ancak aklını kullanabilenlerin, bu meziyeti, toplumu uyutmak için değerlendirdiğini, ayrıca psikolojik savaş, algı operasyonu gibi yollarla, kitlelerin istenilen yöne rahatlıkla çevrilebildiğini anlatmaya çalıştım.
İkinci soru geldi hemen:
-Peki, psikolojik savaş veya algı operasyonları da bilimsel yöntemlerle boşa çıkarılamaz mı?
"Elbette çıkarılabilir" dedim... "Tabii bunu planlayanların da saldıran tarafla eşit imkânlara sahip olması gerekir. Bir insan dünyayı değiştirebilir ama her insan değil..."
***
Dünyanın önde gelen beyin cerrahları 17-21 Nisan tarihlerinde Antalya'da buluşacak. Hani diyorum ki, insan beynini en iyi onlar tanıyor; acaba gerçekten insanların çoğunluğunun beyninde aldatılmaya ve kandırılmaya müsait bir şema mı var? Bu konuda da bilimsel bir çalışma yapabilirler mi?
Çünkü özellikle biz, toplum olarak her gün kandırılıyoruz. Üstelik bunun da farkındayız!
Akşam Gazetesi'nde Turgay Polat ise "Felsefe ve eğitimi" konulu yazısında asıl tedavi yöntemini gösteriyor: "Sorgulayan ve düşünen adamla var olan felsefe, insanlığa gerek bilimin ve gerekse medeniyetin kapılarını açmıştır. Neden Avrupa ve diğer gelişmiş ülkelerde düşünsel ve sorgulayıcı bireysel yetişiyor ve onların bilimsel üretimleri yaşadıkları bölgeye huzur getiriyor da bizim coğrafyada bu kadar kısırlık hâkim. Eğer sav edildiği gibi bu ülkelerin çıkarları yaşadığımız bölgeyi bu hale getiriyorsa yine de suç bizde değil mi?
Felsefe eğitimini düzeltmedikçe, küçük yaşlardan itibaren doğru ve pozitivist felsefe eğitimi yapmadıkça bizim çağdaş toplum seviyesine ulaşmamız, bireyi yaratmamız, bilimsel üretim yapmamız ve en önemlisi de yaşadığımız coğrafyada savaşları bitirmemiz mümkün değildir" diyor.
***
Peki düşünce olmadığı için Güneydoğusunun bazı bölgeleri kangren olan Türkiye vücudunu, kısa vadede nasıl tedavi edeceğiz? Öyle ya, yabancı doktorlar, "bacağı kesin" diyor. Toplumsal bağışıklık sistemine veya vücut bütünlüğüne yönelik saldırılara karşı başvurulacak en önemli kaynak, kök kültürdür.
Bakınız Denizli'de sol bacağının damarları tıkalı olan 83 yaşındaki Halil Kuru'ya, Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nde kök hücre tedavisi uygulandı. Böylece Kuru'nun bacağı kurtarıldı.
Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gökhan Önem, Anadolu Ajansı muhabirine, "Kök hücre tedavisi, damar sertliği nedeniyle ayak damarları için yaptığımız ameliyatlara alternatif bir yöntem değil. Ameliyattan fayda görme şansı olmayan, ayakta kanlanma bozukluğuna bağlı şiddetli ağrısı olan ve uzuvlarını kaybetme riski altında olan hastalara uyguladığımız bir yöntemdir. Bu yöntem, ayakları kesilme tehlikesi altında olan hastalara bir umut olabilir" dedi.
İşte bunun gibi sosyal kangrenlerin tedavisi de ancak kök kültürle mümkün olabilir.
***
Toplumun Ergenekon destanı gibi kök hücrelerine yönelik saldırıya karşı, milli kültür kökleri ile ilgili projelere destek vermek, her Türk'ün görevidir.
Toplumsal kök hücre tedavisi olmazsa, silahlı kuvvetlerin elinden hiçbir şey gelmez!
Çünkü ordu da kök kültüre dayanır!
Seçimler öncesi girişilen terörle algı değiştirmek gibi aldatma ve kandırma operasyonlarına karşı da temel yöntem, halkı kök kültürü esas alarak düşünmeye sevk etmek olmalıdır. Tabii ekonomi politikalarını ihmal etmemek kaydıyla..