‘Türk’e zarar verme!
Sabahın erken saatleri... İstanbul’da belli başlı yerlerde, özellikle metrobüs duraklarında gençlerin ellerinde tomar tomar iki yaprak normal gazetenin yarısı kadar bir gazete... “Bedava!.. Bedava!..” diye bağırıyorlar, gelene geçene uzatıyorlardı. İnsanlar ilgisizdi. Alanı pek görmedim.
Gazetede, Recep T. Erdoğan’ın meydanlarda her gün söylediklerini tekrarlayan başlıklar...
Bir gruba karşı savaş verenler, mücadele için her yolu elbette deneyeceklerdir. Beni şaşırtan hakikaten insanların umursamazlığı... O anda üst platformda akın akın insanlar geçiyor, belki 10 kişiden biri sırf meraktan alıyor. Sonra turnikeden geçerken çöp kutusunun yanına bırakıyor.
Koskoca partinin parti olmayan bir gruba karşı böylesine tavır almasını başından beri yadırgadım. Bir kanunsuzluk varsa üzerine gidersin...
Suçüstü yakalananlar yaygara koparırlar. Diğer ağızlarda var mı bilmiyorum, Yozgat ağzında böylelerine “şıltakçı” denir. Şıltakçı yaygaracıdan daha şedîddir.
R. T. Erdoğan suçüstü yakalananların hâlet-i ruhiyesiyle şıltak koparıyor.
Saldırdığı grubun içini bilmem. Hedefini bilmem. O grubun yurt dışındaki mekteplerini bildim, şimdi yazmıyorum bunu, çok önce de yazdım, “Türk” adıyla kurulmuş okullar... Gazetecilik çalışmalarımda birçok ülkeye gittim, bu “Türk okulları”nda okuyan veya mezun olmuş insanlarla karşılaştım.
160 ülkede Türk okulu... Muazzam bir hâdise... Hadi Türkiye’de belli hedefleri olabilir, belli neticeler almak isteyebilirler. Bilinmeyen, nereye varmak istedikleri tayin edilemeyen bir grubun faaliyetleri belki birilerini tedirgin edebilir. Belki birileri, sonra geriye baktığımızda neden karşılarına dikilmedik pişmanlığı duyabilecekleri, farklı bir Türkiye’ye gidilebilir. Bunlar hipotez... Bilmiyoruz çünkü, bir şey... Ama yurt dışı farklı... Benim ölçüm şu: “Türk” adı telaffuz ediliyor mu, edilmiyor mu? Türkiye dışında, okullarla iltisaklı birçok insanı yokladım. İnsanlar, okulları kimin kurduğuyla, nasıl kurulduğuyla ilgilenmiyorlar; onları eğitimleri ilgilendiriyor. Kimileri, bu dışarıdan gelenlerin kurduğu okullar vasıtasıyla başka ülkeleri tanımak, başka ülkelerde yüksek eğitim görmek emelindeler. Bir ülkede “Dungan” çocuklarıyla karşılaşmıştım; gözleri fıldır fıldır... Bir Türk okulunda okuyorlar. Dungan (döngen-dönen), Orta Asya’da Müslümanlığı seçen Çinliler için kullanılan tabirdir. Yanımda o sıra bu ülkeye bir toplantı için gelen yazar Dr. Yusuf Gedikli de vardı, çocuklar bize: “Okulda namaz kılamıyoruz, ne olur siz yönetime söyleyin namazımızı kılalım.” demişlerdi. Okul, o ülke yönetiminin sıkı murakabesindeydi. “İrticaî”(!) görülen faaliyetlere hiç müsamaha yoktu. Görünen o ki, ülkeyi yönetenlerin hassasiyetleri dikkate alınıyordu. Sonra ben bir başka binada namaz için mekân sordum, meğer kendileri için mescit varmış. Akıllı olan, bulundukları ülkelerin iç işlerini etkileyecek davranışlarda bulunmaz.
İki tarafın savaşında bir tarafı tutmuyorum. Gördüğümü, yaşadığımı aktarıyorum, R. T. Erdoğan’ın yurt dışındaki Türk okullarını kapattırabilmek için elçileri Ankara’da toplayıp “Elinizden geleni yapın” mealindeki akıl almaz konuşmasını asla “sağlıklı” bulmadım.
Şıltakçı hep kendisine zarar vermiştir.