‘Türkçülük’ derken (2)
Türk’ten ne isterler? Allah yaratmış. “Osmanlıcıyız” deyip Türk’le uğraşıyorlar, “İslâmcıyız” deyip Türk’ü itebildikleri kadar dibe itmek istiyorlar.
Hep şu soruyu soruyorum: 19. yüzyılda başlayıp 20. yüzyılın ilk çeyreğinde tartışmanın doruğuna çıkan Osmanlıcılık, İslâmcılık, Türkçülük’te, neden “Türk’üm” diyenler kazandı?
Önceki gün verdim... Bir “İslâmcı” zat, 1876 Anayasası’na, devlette görev alacaklar mutlaka Türkçe bilmelidir, diye yazılmasaydı ve bu anayasa 1908’de tekrar yürürlüğe girmeseydi, Osmanlı anâsırı parçalanmayacaktı, diyor. Abdülhamid’e toz kondurmamak için de Allah’tan daha erken parçalanmayı, 1876 Anayasası’nı 1878’de ortadan kaldırarak engelledi, demeye getiriyor. Hatta, Arnavutların Kanun-i Esasî’deki 18. madde yüzünden isyan ettiğini yazabiliyor. Zamanında görüştüğüm bu zata “cahil” desem cahil değil. Maksadı ne? Belli. Adını ben koymayayım!
Hüseyin Kâzım Kadri (1873-1934) “Büyük Türk Lügati” nin yazarıdır. “Şeyh Muhsin-i Fânî” imzasını da kullanmıştır. Küçük bir risalesi vardır: “Arnavudlar Ne Yaptılar?” (1914)... Bu risaleden çok önce bahsetmiştim. Tamamını yeni harflerle “Balkan Volkanı” kitabımda verdim. Arnavutluk isyanına o kadar hayıflanıyor ve isyancıları öyle bir hain görüyor ki, “İbret alın Müslümanlar, ibret alın Türkler!” diye sık sık tekrarlıyor. (Fraşeri Kardeşler’in çabalarına girmiyorum!).
Devletin resmî dilinin Türkçe olmasıyla Arnavutların isyanının ne alâkası var?! Niyet başka olunca vur Türk’e!
Hâlbuki, “Türkçe” üzerinde ısrar eden de Abdülhamid’dir. 18. maddeden başka, 57. maddede, meclis çalışmalarında Türkçe konuşulması, 68. maddede de vekil seçilebilmek için Türkçe bilme şartı koşulmuştur.
Osmanlı sanki hiç Türk’le alâkalı değilmiş, sanki Türk’ü bilmiyor, sanki Türk’ten uzak duruyormuş gibi düşünüyorlar.
Neşrî’nin (öl. 1520) yazdığı, nispeten sade sayılabilecek ilk Türkçe dünya tarihinde ( “Cihannümâ” ) altıncı bölüm Türklere dairdir. II. Bayezid’e takdim edilen bu bölüm “Evlâd-ı Oğuz Han-ı Türkî ahvâlin usûliyle ve furû’ıyla beyân ider” (usûl ve furû’a, “Babalar ve çocuklar” dilebiliriz.) başlığı altında işlenmiştir.
“Uzun Firdevsî” ve İranlı “Şehname” yazarı Firdevsî’ye nispetle “Firdevsî-i Rumî” diye anılan tarihçimizin (1453-?) eserlerini tam bir “Türkçü” anlayışla yazdığını biliyor musunuz? Kitabı 40’tan fazladır ve çok ciltlidir.
Türkçülük öne çıktı, Osmanlı parçalandı diyenler; önce “Türk’üm” diyenler öne çıkmasaydı ve kazanmasaydı, Osmanlı’nın neşv ü nemâ bulduğu topraklarda kimlerin ayaklarının altında yaşıyor olacaktık veya varlığımızdan bahsedilebilecek miydi?
Osmanlıcılık’tan ve İslâmcılık’tan Türkçülüğe gelinmiştir. 27 Aralık 1936’da kaybettiğimiz, birilerinin “Arnavut’tur.” demekte büyük bahtiyarlık(!) duyduğu “İslâmcı” Mehmet Âkif, “Türkçü” Millî Mücadele’nin safında yer almış ve Türk’ün kurtuluşu için mücadele vermiş, daha ötesi Türk’ün İstiklâl Marşı’nı yazmıştır. Âkif’in “Türkçü” hüviyetini, “Türk Adını Silme Planı” nda delillerle ortaya koyduğumu okumuşsunuzdur.
Şimdi Birinci Meclis, İkinci Meclis tartışmalarına girmek isteyeceklerdir. Apayrı bir konudur. Bunu da “İslamcılık-Türkçülük” ayrımına sokmayalım.
Daha bitmedi: Akçuraoğlu Yusuf’un “Üç Tarz-ı Siyaset” ine, Osmanlıcılık’tan Türkçülüğe geçen Ahmet Ferit Tek’e geleceğiz.