Türkçemiz dibe vuruyor!

Türkçemizi gerçekten biliyor muyuz?
Kelimeleri insicamlı, yerli yerince, anlamlı kullanırsanız tesiriniz fazla olduğu gibi, öğretici de olur.
Ne yazık ki, “Türkçe” yerli yerince kullanılmıyor. Dilimiz kısırlaştırıldı. Uydurukça, arı Türkçe, eski Türkçe, Yeni Türkçe, Yaşayan Türkçe, güzel Türkçe... tartışmalarına girmeyeceğim. Daha önce bu köşede çok yazdık... Kitap da çıkardık: “Gökkonuksal Avrat-Türkçenin Türkçesi”.
Türk Dil Kurumu Başkanı Prof. Dr. Mustafa Kaçalin’le dil üzerine ayrıntılı mülâkat yapılmış. (Nuriye Akman, “Harf inkılabı ile oynamamak lazım”, Zaman, 5 Aralık 2013).
Türkçenin o kadar meselesi var ki...
Kesinlikle Millî Eğitim Bakanlığı ve Türk Dil Kurumu işbirliği içinde olmalıdır. Öyle imlâ kılavuzu hazırlanmalı ki, kimse itiraz edemesin ve kaideleri kesin olsun... Ders kitaplarında bu imlâ ve bu kelime haznesi kullanılsın... Yetmez; bütün kuruluşlar, dershaneler, yardımcı ders kitapları basan müesseseler MEB-TDK işbirliğine uyum sağlasın. Basın-yayın kuruluşlarına “dil uzmanı” bulundurma şartı getirilsin!
TDK Başkanı: “Sınırlılıklarımız var. İmkânlarımız, birikimlerimiz ve tecrübelerimiz ölçüsünde yetişmeğe çalışıyoruz.” diyor.
TDK’nın kadrosu çok dar... 100 dolayında insan çalışıyor ama bunun ancak 30 kadarı uzman, uzman yardımcısı... TDK, Türk Tarih Kurumu (TTK) üniversitelerden ister istemez destek alıyor. Yayınları akademisyenler kontrol ediyor. Bu, birçok aksamalara sebep oluyor. Akademisyenlerin tezgâhında muhakkak bir çalışması vardır. Ekstra gelen işler çalışma düzenini de bozuyor. Elbette bir ödeme yapılıyor ama bu ödeme diş kovuğunu doldurmuyor. İki kurum da dışarıdan projelere açık... Makul teklif götürülünce yayın kurulunda görüşülüyor ve uygun görülen projeler üzerine çalışılmasına izin çıkıyor. Yayın kurullarına ve raportörlere git-geller çok fazla... Sıkı kontrol şart ama bunu bir sisteme oturtmak gerekir.
Asıl mesele başka: Geçen ay Ankara’ya 24 saatliğine bir ziyaretim olmuştu. TDK binası gazetenin bürosuna çok yakın... Kaçalin’e de uğradığım. Doğu Türkistan’dan yeni gelmişti. Önce Türkistan üzümü ikram etti. Türkologlar, yabancılar dahi, Türkistan’dan gelen bir şeye âdeta kutsiyet atfederler. Yine bir ziyaretimde de Türkistan’dan getirdiği hünnaptan vermişti! Tabiî Türkistan’ın kutsiyeti üzerine kısa bir müşaveremiz oldu. Sonra yayın konusunda konuştuk. Proje kabul edilmekle bitmiyor, bütün masrafları cebinizden karşılayacaksınız. Hiçbir ön ödeme yok. Sonra ne zaman yayınlanacağını bilemiyorsunuz. Kültür çalışmaları olduğu için çok insan sineye çekiyor ve “hizmet”i maddiyatla ölçmüyor. Ama öyle çalışmalar var ki, insanın geçimini sağlaması lâzım. Örnek verdi: TDK’da Kürtçe-Türkçe sözlük hazırlanıyor. Üç kişi TDK binasında çalışıyor, mesaî harcıyor ama bunlara bir ödeme yapılamıyor. Bu çalışma bittikten sonra yayın kurulunda kabul görürse ve yayınlanırsa ödeme yapılacak. Bu da harcanan mesaîye göre değil, kitabın hacmine göre!
Bu meseleleri burada yazmış olalım ve Türkçemize dönelim. (Yarın).

Yazarın Diğer Yazıları