Türk milleti kimmiş?
Yeni Şafak yazarı Faruk Aksoy, köşesinde, "Türk milleti kimdir?" sorusunu soruyor, sonra cevaplarını sıralıyor. Yazısının girişinde: "Türk milleti, birbirini yangından kurtaran insanların mecburiyeti, sadakati ve şefkatiyle kenetlenmiş gönüllü ahalinin adıdır." diyor.
Yine: "Türk milleti, derin odalarda, kirli masalara bu dünyanın haritasını serip plan üstüne plan yapanların, muhteris suratlarını ekşiten, ellerini titreten ruhtur." diyor.
Faruk Aksoy'un, bu satırları Yeni Şafak'ta yazmasını önemsedim.
Saray'ın başdanışmanı Mehmet Uçum, biliyorsunuz, "Türk milleti"ne zinhar karşıdır; "Türkiye milleti"nden bahseder.
Saray danışmanları kendi adlarına konuşmazlar. Ne derlerse Saray'ın fikriyatıdır. En baştaki Zat-ı Muhterem de zamanında, "Türkiye milleti" demek istemiş, fikri hemen çürütülmüş, ara ara çıkıntı yapsa da fazla ileri gidememişti.
Menfur 15 Temmuz Darbe Teşebbüsü'nden sonra, birliği ancak "Türk"le ifade edebileceğini anlayınca, yine, aziz milletimize "Türk"ü lütfetmiştir! Ama "tek millet, tek vatan, tek bayrak, tek dil" diye sıralarken, şuuraltı kalıntıları galip gelmiş, "tek"lerin adını söylemeye gönlü bir türlü elvermemiştir.
"Yandaşlar"ın kümelendiği gazetelerde, "Türk milleti" denmesini, doğrusu, Türk'ün gücü ve zaferi görüyorum.
Faruk Aksoy, sade dille "Türk milleti"ni çok güzel anlatmış. (Faruk, kimsin bilmiyorum. Fotoğrafına baktım, benden çok gençsin. Gerçeklik adına, bu ağabeyinin teşekkürünü kabul et.)
"Hür yandaş" Karar gazetesini yöneten İbrahim Kiras da "Millet deyip duruyoruz ama bir ad olması lâzım!" demeye getirmişti:
"Bin yıllık bir ortak tarih boyunca ortak kültür ve ortak hedefler etrafında birleşip kaynaşarak bugünkü modern anlamıyla 'millet' haline gelmiş toplulukları yeniden etnik gruplara ayırmak ve bu arada bu milletin bazı unsurlarını 'etnik azınlık' haline getirmek akıl alacak iş değil.(...) Türk tanımını etnik temele oturtan anlayıştan zihinlerimizi kurtaramazsak bölünmekten de kurtulamayız." ("Bu anlayışla 'tek millet' nasıl olacak?", Karar, 29 Nisan 2017).
Size kimsenin itiraz edemeyeceği bir ismin, Ord. Prof. Dr. Ali Fuat Başgil'in "Türk milleti ve dili" tarifini vereceğim:
"Bu topraklar üzerinde bir tek millet vardır: Muhtelif soy unsurlarının bir tarih vukuatı ve istihaleleri içinde bir çok ruhî ve içtimaî faktörlerin yumduğu [yumruğu?] altında yuğrulup Türk ekseriyetinin kanı, inanı [inancı?] ve kültürile kaynaşmasından hasıl olan ve ülke hududları Lausanne [Lozan] muahedesile çizilen bugünkü Türk milleti. Bu milletin de bir tek dili vardır. Yerli ve yabancı muhtelif dil elemanlarının tarih kazanında kaynaya kaynaya helmelenip hamur olmasından meydana gelen ve her büyük milletin dili gibi iç ve dış mantığının icablarına göre, yavaş fakat devamlı bir tekâmül süzgecinden geçerek süzüle süzüle bugünkü berraklığını bulan memleket dili Türkçemiz." (Ord. Prof. Dr. Ali Fuat Başgil'in Hatıraları, "Türkçe Meselesi I", Boğaziçi Yayınları, 1990, s. 155; aynı yazar, Türkçe Meselesi, 4. bs., Yağmur Yayınevi, 2012, s. 13-14).
İsteseniz de istemeseniz de bütün "tek"ler, tarihî ve sosyolojik anlamda tek bir kapıya çıkıyor: Türk milleti!