Tüketelim ama nasıl?
Hükümet ekonomide canlanma sağlamak için her alanda tüketimi artıracak önlemler alıyor. Cumhurbaşkanı, konut kredilerinin yüzde 0.90 seviyesine düşürülmesi için bankalara çağrı yaptı. BDDK Başkanı Mehmet Ali Akben, vatandaşların ödeme şartlarını daha da rahatlatmak için tüketici kredilerinin taksit sayısını artıracaklarını söyledi... Tüketici dernekleri de kredi kartı taksit sayısının artırılması için çalışma yapıldığını açıkladı. Gümrük Bakanı Bülent Tüfenkci meyve ve sebze fiyatlarının ucuzlayacağını söyledi.
1) Çağrıdan sonra, başta kamu bankaları olmak üzere, birçok banka konut kredilerini kısa vadelerde aylık yüzde 80 ile uzun vadede yüzde 0.99'a çektiğini açıkladı.
Bu yeni faizlerle ilgili iki konuda dikkat çekmek isterim...
BİR: Bankalar tarafından bir açıklama yapılmamış olmasına rağmen, konut kredilerinin yeniden yapılandırılması sorulduğunda, "Açıklanan yeni konut kredisi oranları, yalnızca bundan sonra alınacak konut kredileri içindir. Önceki kredinizi bu yeni oranlarla yeniden yapılandıramıyorsunuz'' deniliyor.
Dünkü basında bu konuda ya bir atlama var... Veya bazı bankalar farklı uygulama yapıyor.
İKİ: Ne olursa olsun, aylık faiz istikrarsızlık göstergesidir. Bütün dünyada faiz oranı denilirken yıllık faiz anlaşılır. Aylık faiz kısa dönemde ekonomide belirsizlik olduğu imajı yaratıyor. Kaldı ki bankalar mevduata yıllık faiz üzerinden faiz veriyorken, kredilerde neden aylık faiz uygulaması yapıyorlar? Ekonomik istikrar için kredi faizleri de yıllık olmalıdır.
Sonrasına gelince... Bankalar büyük mevduatlara yüzde 12 faiz veriyorlar. 10 Ağustos itibarıyla Merkez Bankası fonlama maliyeti yüzde 8.01'dir. Bu şartlarda konut kredi faizleri banka kaynak maliyetinin altında kalıyor... Bu sorun nasıl çözülecek?
Yıllardır konut satışları teşvik ediliyor. Konutlar, inşaat sırasında ekonomide canlanma yaratır. Ancak bittikten sonra ölü yatırımdır. Bu nedenle talep artırıcı politikaları ağırlıklı olarak konut üstüne yoğunlaştırmak, hem konut fiyatlarını artırıyor, hem de sürdürülemez ve etkisi geçici bir politikadır.
2) Kredi kartı taksitlerinin artırılması, tüketim harcamalarını kısmen de olsa artırma yönünde etki yapar. Ne var ki taksit sayısını artırmak aynı zamanda tüketicinin hesapsız harcamasına da yol açar. Zira insanlar genellikle ''Allah kerimdir'' der ve uzun dönemli hesap yapmazlar. Dahası kredi kartı insanların yaşamını sürdürmesi için sarıldıkları bir araç oldu.
Ayrıca kredi kartlarında üç-beş yılda bir yeniden yapılanma yoluna gidiliyor. Çünkü temel sorun kredi kartlarında Merkez Bankası'nın tespit ettiği ve bütün bankaların aynı faiz oranından aldığı, aylık faizlerin çok yüksek olmasıdır. Akdi faizlerde faiz oranı aylık yüzde 2.2 (yıllık yüzde 26) ve gecikme faizlerinde aylık faiz yüzde 2.52 (yüzde 30'un üstünde)dir.
Yapılması gereken banka ve kredi kartlarında faizlerin normal seviyeye çekilmesidir. Zira bir defa tökezleyen tüketici, bu faizler altından bir daha da kalkamıyor.
3) Gümrük Bakanı Tüfenkci, nakliye fiyatlarında yüzde 15 ve aracı kârlarında yüzde 30 indirim yapılarak, sebze ve meyve fiyatlarının tüketiciye yüzde 30 daha ucuza verilebileceğini ifade ediyor.
Nakliye maliyetinin, market fiyatları içindeki payı düşüktür. Söz gelimi Antalya-İstanbul yaş sebze ve meyve nakliyesinde kilo fiyatı 11 kuruştur. Markette 2.5 liraya satılan domateste nakliye payı yüzde 4.4'tür. Bu konuda zaten rekabet var. Nakliyede yüzde 15 indirim yapılsa bile, marketteki fiyatları en fazla 2 kuruş etkiler.
Aracılarda yüzde 30 indirim yapılması ise bir yerde zımnen piyasada kartelleşme olduğunun beyanıdır. Aslında bütün sorun aracıların kartelleşmesinden ileri geliyor. Anayasanın 167. maddesi de ''kartelleşmeyi önlemek devletin görevidir'' diyor. Hükümet bugün eğer aracılarda yüzde 30 indirim yapılmasını sağlayabiliyorsa dün de sağlayabilirdi. Bu şartlarda Devlet acaba bugüne kadar kartelleşmeyi önleyemedi mi ve bundan sonra önleyebilir mi, diye sorular ortaya çıkıyor.