Trump ve Erdoğan neden aynı projeyi uyguluyor?
Türkiye’de Doğan grubunun Demirören grubuna satılmasıyla birlikte medya, yüzde 90 oranında Tayyip Erdoğan’ın kontrolüne girdi. Yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü güç de bir kişinin ağzına bakıyor artık!
Doğan medya grubunun el değiştirdiği günlerde, eş zamanlı olarak ABD’de 193 haber istasyonu ile yayın yapan en büyük televizyon yayıncısı olan Sinclair Broadcast Group, kendisine bağlı kuruluşlara, “yerel haberleri aynı senaryolarla okumak” zorunluluğu getirdi.
The New York Times gazetesinin köşe yazarı Cliff Schecter, “Trump tv” başlıklı yazısında, artık insanların düşüncelerini kontrol etmek amacıyla onları kendi gündemlerini tartışmaya zorlamak için büyük medya platformları kurulduğunu, bunun demokrasiye yönelik çok büyük bir tehdit olduğunu yazdı. Örnek olarak da iki medya grubunun birleşmesiyle 42 medya kuruluşunun daha mülkiyetinin el değiştirmekte olduğunu, bu işleri Trump’a yakın şirketlerin organize ettiğini, bunu izin verilmemesi gerektiğini belirtti.
Cliff Schecter, Sinclair-Tribune birleşmesiyle ve Fox’un da katılımıyla birlikte ABD’deki hane halkının yüzde 72’sinin Trump propagandası yapan haberlerle yönlendirileceğini, CNN’den ve NBC’den çok daha büyük bir medya imparatorluğu kurulduğunu, bunun artık gazetecilik mesleğini bitireceğini dolayısıyla “kamu yararı”, “adalet doktrini” gibi tartışmalarla bu sorunun çözülmesi gerektiğini ifade etti.
Medyadaki bu tekelleşmenin Amerikan cumhuriyetinin sonu olacağını belirten Cliff Schecter, herkesin demokrasiye kendisini adayarak basın özgürlüğünün geri getirmek için çalışması gerektiğini, zira basın özgürlüğünün halkın haber alma özgürlüğü olduğunu, ancak bunun halk tarafından yeterince anlaşılamadığını da yazdı!
***
Cliff Schecter’ın yazısından bahsettiğim arkadaşlardan biri “Medyanın tamamını kontrol etme konusunda Acaba Trump mı Tayyip Erdoğan’ı örnek alıyor yoksa Tayyip Erdoğan mı Trump’ı?” diye sordu.
Bu soruyu cevaplandırabilmek için tekelleşmeye kimin önce başladığına bakmak gerekir. Türkiye’de medyadaki dönüşüm, TMFS üzerinden başlatıldı. Hükümet, Sabah gibi büyük bir gazeteyi önce TMFS’ye devretti, sonra da Tayyip Bey’in damadı tarafından yönetilmek üzere bir iş adamına devretti. Para ise devlet bankalarından ve Katar’dan geldi! Katar’dan gelen paranın bankası bellidir ama aslında kimin parası olduğu hala meçhul!
Bilindiği gibi Sabah gazetesinin sahibi Dinç Bilgin, Etibank soruşturmasından tutuklanmıştı. Ergenekon şemasında da adı vardı. Gazetenin elinden alınıp, başkalarına satılmasına “gık” bile diyemedi!
Doğan medya grubuna ise 4.5 milyar dolarlık bir vergi kumpası kuruldu. Milli çizgideki yazarları kovmak, yayın politikasını değiştirmek gibi tavizlerle cezaların bir miktar indirilmesi sağlandı ama tehdit devam ediyordu. Son olarak Tayyip Erdoğan, “28 Şubat’ın medya ayağından da hesap sorulacak” deyince, Aydın Doğan, 80’inden sonra hapislere girmemek ve ailesini korumak için Hürriyet dahil bütün medya kuruluşlarını, ölmüş eşek fiyatına satmak zorunda kaldı!
***
ABD’de, CNN ve NBC gibi merkez medya kuruluşları yok edilemiyor. Çünkü onların arkasındaki güçler, Amerika’yı sallayabilir! Bu sebeple Trump, iş adamı mantığıyla, parayı bastırarak yerelden başlamak üzere medyayı kontrol etmeye başladı. Aslında AKP’li iş adamları da yurt çapında aynı modeli uyguluyor. Bütün yerel gazete ve televizyon kanallarını iki katı fiyat vererek satın alıyorlar. Hatta, yerele hitap eden, başarılı İnternet sitelerini de satın alıyorlar!
Kısacası, ABD ve Türkiye’de uygulanan medyayı tek sesli hale getirme operasyonu, eş zamanlı olarak ve paralel bir şekilde yürüyor. Bu bir proje! Trump da Tayyip Erdoğan da aynı projeyi uyguluyor!
İki ülkede de demokrasi ve cumhuriyet yok ediliyor!