Tribüne oynayan başkanlar
Erdoğan, idam konusunu gündeme taşıdığında ilk itiraz yazısını ben kaleme aldım. Hukukta "Makable Şamil" -geçmişe dönük- yasa olamayacağını üstüne basa basa vurgulamıştım. Hatta buna örnek olarak 12 Mart 1971 sonrası "Muhtıra Hükümeti"nin çıkarmaya çalışıp başaramadığını vurgulamıştım. Şimdi de mümkün değil. Yoksa, kendi halkının üstüne ateş açanların bu cezayı çoktan hak ettiğine inanıyorum. Bebek katili Apo da buna layık olanlardan.
15 Temmuz Kalkışması'ndan sonra ölüm cezasını gündeme ilk taşıyan Erdoğan'dı. Bunu referandum toplantı ve mitinglerinde sıkça kullandı. Bu yüzden zaten pamuk ipliğine bağlı AB ile ilişkileri Araf'ta bıraktı. Avrupa Parlamentosu'ndaki varlığımızı tokmağın dışına taşıdı.
İdam konusunu devam ettiren diğer ismin Devlet Bahçeli olduğunu görüyoruz. O da, bu yöntemle ölü toprağı dökülmüş yönetimine gaz vermeye çalışıyor. Çoktan kaybettiği tabanını da "yeniden kazanabilir miyim?" hesabında. Çıkacak yasanın geriye işlemeyeceğini bal gibi biliyor. Kimsenin, bunu yemeyeceğini bile bile lades peşinde.
***
ABD'nin gerçek yüzü
Westminster'daki parlamentoda bulunan yazıyı tekrarlamak istiyorum; "İngiltere'nin ebedi dostu yoktur. Ebedi düşmanı da yoktur. Ebedi menfaatleri vardır". Birleşik Krallık, "üstünde güneş batmayan imparatorluk" denen ülke 2. Dünya Savaşı'ndan bu yana küçülüyor. Dünya hakimiyetini Amerika'ya devredeli uzun yıllar oldu. "Ebedi menfaat" lafı da Washington DC'ye taşındı. Bunun son örneği Erdoğan'ın büyük ümit bağladığı "Trump görüşmesi" öncesi yaşandı. ABD Başkanı'nın YPG'ye -PKK'nın Suriye şubesi- ağır silahlar verilmesini onaylamasıydı. Açıkça niyet belirtisi, hedef bildirimi. Beni rahatsız eden "zamanlama". Bu silahları Haziran'dan itibaren yollayacakları belliydi. Peki ziyaret arifesinde imzalamak ne oluyor? Açıkça tahrik ve aşağılama. Beyaz Saray sözcüsünün "Türkiye'ye güvence veriyoruz" demesi ise iki kelimeyle "alay etmek". Menbiç'teki garantiyi unutmadık!
Aynı durumu Fethullah Gülen'in iadesi isteminde de yaşayacağız. Tekrarlamaktan sıkıldım; "ölüsünü dahi vermezler". Sebep belli "ahtapotun kolları" tam 175 ülkede. Buralarda CIA'nın istasyonları gibi çalışıyorlar. Yazık oluyor bunca emeğe. Nasılsa sonuç çıkmayacak.
***
Ya yerel seçimler
Ak Parti, kapalı kapılar ardında mahalli seçim hazırlığına çoktan başladı. En büyük rakibi CHP'nin durumu inanılır gibi değil. Fikri Sağlar'ın baş kaldırısı anız yangınına dönüştü. Kemal Kılıçdaroğlu'nun kuyudan çıkardığı isimler, isyanın elebaşları. Selin Sayek Böke de bunlardan. Üniversiteden alıyorsun, partinin ekonomi politikasını teslim ediyorsun. Yetmiyor, parti sözcüsü yapıyorsun. En kritik dönemde seni sırtından hançerliyor. En iyi tanımlama "Dişi Brütüs". CHP bunlarla uğraşmaktan aday tespitine vakit ayıramıyor. Oysa bir an önce seçmeli ki hazırlıklar hızlansın.
Borazanlar
Ekranların hali bir başka alem. NTV'de üç tartışmacı izliyoruz. Üçünü de kesseniz, tribün tabiriyle; "turuncu-mavi akar". Yani Ak Parti yandaşları. Nihal Bengisu Karaca, "Yüzde 48.6 herhalde CHP'ye fazla geldi" diyebildi. Açarsak halk deyimiyle "arpası fazla geldi"ye getirdi. Peşinden Faruk Acar ekliyor; "Seçmen, şımardınız ne haliniz varsa görün diyor". Bu konukları Simge Fıstıkoğlu'nun seçtiğini sanmıyorum. Belli ki bu atamalar en tepeden!
***
Neyin pazarlığı?
Şirin Payzın'ın programı ilginç sözlerle doluydu. Onun ise "laf dinlememe hastalığı" devam ediyor. Konuşmaları gerekli gereksiz kesiyor. Tekrarlar dahil ekranı 6 saat işgal eden tartışmanın konuşmacılarından Elif Dördüncü Aydemir sağlam basanlardan. "Dış politikada gelinen nokta seri hataların sonucudur" dedi. Sonra ekledi; "Denge politikası terk edilince, hapı yuttuk".
Doç. Dr. Mehmet Şahin'i belki de ilk kez beğendim. Onca gürültü arasında şu tespitine aynen katıldım; "Bölgemizde politika artık silahla yapılmakta". İbrahim Uslu ve Mehmet Bekaroğlu yeni bir şey söylemediler. Kendi kendilerini tekrarladılar.
***
ÖZEL NOT: Aslında "ben söylemiştim" laflarından sıkılıyorum. Fakat Mustafa Armağan ve konuklarının Atatürk düşmanlığından söz ettiğimi hatırlayın. Armağan ve türevleri hız kesmiyor. Dilerim hukukun ön gördüğü "ayak kelepçesi" bu kez dillerine takılır. Karalamaların gerçekleştiği ekrana dikkatinizi çekerim. Yönetime "milletin anasını sevenler" de girdi!