Töreye takılan paslı "KULP!.."
Bu olay son yıllarda televizyon dizilerine ya da Yeşilçam filmlerine konu edilen sıradan bir "töre" hikayesi değil aslında...
Nereden bakarsanız bakın; hangi "meslek" üzerinden, hangi "yaş" aralığından ve insafın hangi merdiven basamağından bakarsanız bakın, tek anlamıyla utanç verici bir vahşet öyküsüdür bu...
Rezaletin iğrençlikle yarıştığı, gözyaşlarının çığlıklara karıştığı ve ne yazık ki çaresizliğin de "feodal baskı"ya boyun eğdirildiği bir korku ve zulüm hikayesidir bu!..
Son yıllarda, Türkiye'nin birçok ilçesinde, tüm vahameti ve çarpıklığıyla yaşanan rezaletlerin şimdilik deşifre edilmiş son halkasıdır belki de bu...
Tıpkı birçok Batı kentinde de görüldüğü gibi, ne yazık ki katı "töre" yasalarının halen geçerli olduğu Mardin'de, Adıyaman'da ya da başka kırsal alanlarda, artık isyanla ortaya saçılan "toplu tecavüz" rezaletlerinden bir yenisidir bu...
Bu iğrenç olay; aynı zamanda, çıkar uğruna "töre" denilen feodal yasalara sığınanların, bizzat töreye ihanet etmesinin en çok mide bulandırıcı işaretidir de...
***
92 cani, 653 tecavüz!..
Son yıllarda çok "töre" hikayesi yazdı bu kalem... Ancak gazete köşelerine yansıtılan ya da kitaplaştırılan hiçbir öyküde, insanlığı topluca rezillik çukuruna çeken böylesine bir iğrençliğe rastlamadı bu kalem...
Çünkü koca bir "ilçede", neredeyse herkesin gözleri önünde ve herkesin bildiği kuytularda yaşandı bu rezalet... Herkes gördü, duydu, seyretti, sustu ve ne yazık ki bir çok insan da ortak oldu bu ahlaksızlığa!!!
Ve ne çare ki, "kurban" aynıydı da, saldırganların içinde çoğu birbirini tanıyan, birbirine arkadaş hatta "akraba" olan, her meslekten "insan"lar (!) vardı hikayenin içinde;
Kuyumcu, elektrikçi, lokantacı, taksici, okul temizlik işçisi, belediye çalışanı, kasap, kamu görevlisi, itfaiyeci, kıraathaneci, kırtasiyeci, aşçı ve kuaför... Ve daha bilinmeyen niceleri!..
Ortaya çıkartılan, belirlenen, bilinen ve tanınan eşgallere bakılırsa, tam 92 cani var bu rezaletin içinde!..
Ve 2014-2015 yılları arasında, bir çaresiz masuma yönelik en az 653 kez taciz ve tecavüz!..
Üstelik bitmeyen tehditler, dayaklar, iğrenç şantajlar, mide bulandırıcı sapkınlıklar; "erkek"lik ya da gerçek "adam"lığın boynuna kirli bir urgan geçiren adice işkence yöntemleri!..
Nerede olursa artık; evde, ormanda, arabada, çayırda- bayırda dağda-vadide, ahırda-tarlada ve küçük kurbanın evinde, hatta tehditlerle çaresiz bırakılan annesinin gözleri önünde!!!
Peki kurban kim?.. Nasıl yaşayabildi insanlık onurunu çamura bulayan bu utanç verici rezaleti?..
Kimin boynuna dolandı bu kez; her fırsatta "töre"ye sığınanların aslında töreyi de infaz ettikleri paslı feodal zincir?..
***
Tehdit, dayak, vahşet!..
İşte bu vahim hikayede en çok acı çeken ve en çok acı veren figür de "kurban!.."
Rezaletin en vahim tarafı da budur zaten; Yani "kurban"ın yaşı, konumu ve en önemlisi de çaresizliği, sahipsizliği...
Kurbanla ilgili iki ayrı raporda şunları yazmış uzmanlar;
"... Yaşından daha düşük zekâ yaşına sahip, saf ve çocuksu biri... Yüzde 50 zihinsel engelli durumu olan mağdurun, cinsel istismarın hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneğinin gelişmediği..."
Ve küçük kızın tedavi edildiği rehabilitasyon merkezindeki dehşet verici saptamalar da bir o kadar düşündürücü;
"... Mağdurun sürekli uzun kollu giydiği, sağ kolunun omzuna kadar darp izi dolu olduğu, sağ elinin üstünde çizikler olduğu, boynunda morluk ve tırnak izleri!.."
Peki ya; babası öldükten sonra, iki yıl boyunca tecavüz vahşetiyle yüzyüze kalan, yardım istediği herkesin istismarına uğrayan, "imdat" diye bağırdığı zamanlarda yüzüne kapılar kapanan mağdurun polisteki dehşet verici ifadesine ne demeli;
"... Bana ilk tecavüz eden E.Ş.'dir. E.Ş.'nin kardeşi M.Ş. beni bir eve götürdü. Ellerimi ve ayaklarımı bağlayıp, ağzımı koli bandı ile bantladı ve tecavüz etti. Tecavüz eden veya ilişkiye girdiğim kişiler sonra başka kişilerle ilişkiye girmemi istedi. Biri evimize gelerek, benimle ilişkiye girmek istedi. Bunu annem gördü. Sonra annemi arayıp, beni evine göndermesini istedi. Gittiğimde tecavüz etti. Durumumu tüm mahalleye ve dedeme söyleyecekleri tehdidi ile tecavüz ediyorlardı... Bıçağı karnıma dayayıp, zorla tenha yerlere götürüp, tecavüz ediyorlardı..."
***
Feodalitenin ikiyüzlü yasası!..
Evet; kurban Diyarbakır'ın "Kulp" ilçesinde yaşayan zihinsel özürlü 14 yaşındak F.B.'den başkası değil...
İşte bu zavallı çocuğa tecavüzle suçlanan 92 kişiden 11'i, Diyarbakır 6'ncı Ağır Ceza Mahkemesi'nde 28 Mart 2017'deki duruşmada, 10 sanık ise 21 Eylül 2017'de serbest bırakılmış!!!
Ne tuhaftır ki, davada tutuklu sanık kalmamış!.. Hem de mağdurun, "Sanıklar tarafından çok kez tecavüze uğradım. Baskı altında şikâyetçi olmadığıma dair dilekçe gönderdim. Tüm sanıklardan şikâyetçiyim... Üzerimizde yoğun baskı var. Annemi dövüp para teklif ettiler... Baskı ve dayak yüzünden şikâyetten vazgeçtik" diye ifade vermesine rağmen!!!
Davaya müdahil olan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı avukatı Remzi Atalay, F.B.'nin annesinin de baskı altında olduğunu belirterek, "Mağdur baskı nedeniyle sürekli ifade değiştiriyor. Anlamak için müneccim olmaya gerek yok. Sanıklar tutuklu yargılansın" demiş ama nafile...
F.B.'nin hikayesi; 2012'de 13 yaşındayken, aralarında bürokratların da olduğu 28 kişinin tecavüzüne uğrayan Mardinli N.Ç.'den farklı değil... Ona tecavüz edenler de feodal ve siyasal ilişkilerin dayattığı baskıyla serbest kaldılar!..
Diyarbakır'daki son vahşet; bir genç kızla erkeğin masum selamlaşmasında bile "töre"nin geri kalmış yasalarının devreye sokularak katliam yapıldığı bir coğrafyada, utanmazlığın kulağına küpe olarak sallanmayacak yalnızca...
Bu tecavüz vahşetinin yankısı ve acısı aynı zamanda, feodalitenin yalnız ve sahipsiz kalmış insanlara karşı bir zırh gibi kullandığı aşiretçilik kapısında paslı bir "KULP" gibi sallanmaya devam edecek!..
Bu rezaletten kimin utanacağına ise "adalet"in tarihi karar verecek; burunlarındaki tecavüz "kulp"uyla ellerini kollarını sallayarak dolaşanlar mı, yoksa onların üzerine gitmeyenler mi?..