"Törerizm"in tetiğini kimler çekiyor?..
Tablo gerçekten çok vahim ve çok ağırdır... Aynı zamanda ürkütücü bir tablodur karşımızdaki!.. Yıkıcı, sarsıcı, dehşete düşürücü bir tablodur ki bu, "törerizm"in yerini aldı ne yazık ki!..
Kadın dernekleri, İçişleri Bakanlığı verileri ve duyarlı üniversitelerin araştırmaları bu vahim tabloyla ilgili ne yazık ki hep aynı saptamayı yapıyor; "Türkiye'de son 10 yılda kadın cinayetlerinde ürkütücü bir artış var..."
Vahşet olaylarındaki artıştan herkes haberdar da, kimi yayın organları kadın cinayetlerine yönelik haberleri servis ederken şu saptamayı da yapmışlar;
"Kadınlar en çok boşanmak istedikleri ve kendi yaşamlarına dair karar almak istedikleri için öldürülüyor... Sorunun çözümü yönünde somut adımlar atılmadığı için cinayetler devam ediyor..."
Bence olayları tetiklemesi açısından bu gerekçeler doğru olabilir ama toplumsal psikolojinin şiddeti egemen kılması bakımından eksik bir saptamadır bu...
Bu eksiklikle ilgili çok önemli gerekçeleri sıralamadan önce Türkiye için utanç verici olan kadına yönelik şiddet tablosuna, daha da önemlisi, "cinayet"lerin dehşet verici bilançosuna dikkat çekmekte yarar var;
Kadın cinayetleri resmi verileri ne yazık ki 2008 yılından itibaren başladığı için, önceki yıllara ilişkin ciddi bilgilere pek rastlanmıyor...
Bu durum yalnızca 10 yıl önceki toplumsal duyarsızlıktan ve devletin ilgisizliğinden değil, çoğu "töre" ya da "namus" gerekçesiyle işlenen cinayetlerin medyaya pek yansımamasından da kaynaklanıyor...
Ancak sosyal medyanın da yaygınlaşmasıyla birlikte olayların hızla deşifre olması ve geniş kitlelerce duyulması nedeniyle 2008'den bu yana kaydedilen verilere dikkat çekmek lazım... Çünkü rakamlar insanlık adına gerçekten utanç verici;
Türkiye'de; 2008'de 80 kadın, 2009'da 109, 2010'da 180, 2011'de 121, 2012'de 201, 2013'de 237, 2014'de 294, 2015'de 303 ve 2016'da ise 328 kadın katledilmiş... Ancak daha vahimi de var!..
İki yılın büyüyen vahşeti!..
"Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu"nun verilerine göre, 2017'de cinayetler ürkütücü boyutlara ulaşmış... Çünkü geçen yıl içinde tam 409 kadın cinayete kurban gitmiş...
Daha 2018 yılının başlarındayken kadına yönelik şiddet olaylarıyla ilgili veriler de kahredici!.. Çünkü 2018 yılının Ocak ve Şubat ayında 75 kadın katledilmiş Türkiye'de...
Prof. Dr. Şengül Hablemitoğlu'nun medyaya yansıyan açıklamalarına bakılırsa, "Kadına yönelik şiddet olaylarında yüzde 1500'lük bir artış var... Türkiye'de her 10 kadından 4'ü şiddetle karşı karşıya. Nüfusun yarısı kadınsa, 10'da 4'ü oranlaması yaptığımızda, 14 milyon kadın şiddetle karşı karşıya!.."
Evet; kadın cinayetlerinin en çok yaşandığı İstanbul, İzmir, Antalya gibi büyük kentleri sırasıyla Bursa, Adana, Şanlıurfa gibi şehirler takip ediyor...
Bu illerdeki olaylar başta olmak üzere, ülke genelinde son 10 yılda tam 2337 kadın şiddet görerek yaşamını yitirmiş...
Kadına yönelik şiddet, "töre" ve "namus" cinayetleri konusunda 4 kitap yazmış bir gazeteci olarak, medyaya yansıyan kadına şiddet haberlerindeki kimi şaşırtıcı noktalara da dikkat çekmek zorundayım...
Hiç kuşkunuz olmasın; 2008 yılı öncesinde kadına yönelik şiddet olayları genellikle Doğu ve Güneydoğu kentleriyle, Doğu kökenlilerin oturduğu metropollerdeki varoşlarda yoğunlaşırdı...
Feodal ilişkilerle yoğunlaşan göç aynı zamanda kırsaldaki töreleri de Batı'ya taşıdığı için "töre cinayetleri" İstanbul başta olmak üzere büyük kentlerde de görülüyordu...
Son 10 yılın olay yeri verileriyle ilgili saptamalar da gösteriyor ki, kadına yönelik şiddet artık Doğu'dan çok İstanbul, İzmir, Antalya, Bursa ve Adana gibi büyük kentlerde yoğunlaşıyor...
Ancak bunun tek nedeni törenin Batı'ya göç etmesi değil, başka siyasal, sosyolojik ve politik gerekçeler de var ki, her açıdan vahim ve utanç vericidir!..
***
Kışkırtma fetvacıları!..
2008 yılı öncesindeki kadına şiddet olaylarıyla ilgili veriler feodal kışkırtmaların aşiret yapısı içinde etkili olduğunu ve cinayetlerin genellikle "töre" ve "namus" kaygısıyla işlendiğini gösteriyordu...
Yani, 10 yıl öncesinin kışkırtıcı mekanizmasının ardında ataerkil yapının, "aile meclisi" kararları vardı...
Kadına yönelik cinayetlerin Batı kentlerinde de görülmesi biraz göç eden töreden kaynaklansa da, asıl tetikleyici mekanizmayı toplumu zapturapt altına alırken, kadını ezen, eve kapatan ve sosyal yaşamdan dışlayan gerici baskılar oluşturdu...
Hiç kuşkusuz 2008 öncesinde "töre" kaynaklı kadın cinayetlerini toplumun "örf ve geleneklerine ters" düşen pembe diziler tetiklerken, internetin gelişmesi ve sosyal medyanın yaygınlaşması da 2000 yılından itibaren artan cinayetlere ne yazık ki zemin hazırladı...
İşte bu zeminde; geleneklerin töreyi katılaştırması ve bağnazlığın "ahlak bekçiliği"ni öne çıkartması sırasında, kadına şiddeti körükleyen sinsi bir propaganda mekanizması da devreye girdi...
Şüphesiz bu mekanizma AKP'nin iktidara gelmesiyle birlikte yandaşlık çarkında "yıldız"ı parlatılan din sömürücüsü-sahte fetvacıların elinde tehlikeli bir kışkırtmayı da beraberinde getirdi...
O halde sözün özü nettir ve üzerinde çok ama çok düşünülmesi gerekmektedir;
"Öz kızına şehvet duygusu haram değil", "9 yaşında kızla evlenilebilir", "kızlar pantolon giymesin", "çalışan kadın fuhuşa hazırlık yapan sürece destek oluyor", "çalışan kadın yuvasını dağıtıyor", "hamile kadının sokakta gezmesi doğru değil", "orospuluğun adının hürriyet olduğu dünyaya tükürürüm" gibi terbiyesizce açıklamaların olduğu bir ülkede kadın cinayetlerinin artması rastlantı değil...
Ve de söyler misiniz; "Allah vur dediyse vardır bir hikmeti" gibi tehlikeli laflarla, kadına şiddeti körükleyen bağnaz zavallıların her hafta bir zırvayı "fetva" diye pazarladığı bir ülkede, "kadınlar niçin öldürülüyor" sorusunun yanıtı belli değil midir?..