Terörün sinsi işaretleri!..

AKP ile PKK arasındaki "açılım" tiyatrosunun büyük bir skandalla sonuçlanması tabi ki bir siyaset rezaleti olarak geçiştirilemez, unutulamaz, örtbas da edilemez...

O dönemin yolaçtığı derin vahamet çok olumsuz etkiler bıraktı çünkü... Yıkım büyük, erozyon büyük ve ne yazık ki kayıplar çok büyüktü...

Devlet yalnızca milyarlarca liralık ekonomik kayıplarla karşılaşmadı "açılım" tiyatrosu sürerken… Ülkeyi kahreden manzaranın unutulacak gibi olmadığını gösteren daha vahim gelişmeler de vardı;

Oslo'da PKK ile görüşerek pazarlığa girişen istihbarat yöneticileri, Öcalan'la İmralı'da kahve sohbetine gitmişçesine yuvarlak masa toplantısı yapan milletvekilleri ve ktirik noktalardaki arabulucu bürokratlar…

İşte o sarsıcı dönemde, AKP'nin kadınlı- erkekli yandaş yazarlarının utanç verici PKK ve Öcalan güzellemeleri, televizyonlarda "açılım"ı pohpohlarken adeta PKK'ya alkış çalan tetikçileri ve onların siyaset yalağından beslenen şakşakçıları unutulmadı…

Nasıl bir utanmazlıktır ki; adını Atatürk'ün koyduğu Cumhuriyet gazetesi bile Kandil'e gönderdiği muhabirleri aracılığıyla, "PKK Kandil'de yere izmarit bile atmıyor" şeklinde rezalet manşetler atabilmişti...

Gazete ve video arşivlerinde duruyor, "AKP'ye yaranayım" derken terör örgütlerine övgü yağdıran utanmazların sinsi ve ikiyüzlü ihanetleri...

Peki; sonuçta neler mi oldu, hangi yıkımlar mı yaşandı?..

2011-2015 arasında yaşanan ve rezalete varan siyaset gelgitleri yalnızca devletin itibarını, milletin huzurunu ve ülkenin güvenliğini bozmadı, yüzlerce güvenlik görevlisinin de ne yazık şehit olmasına yolaçtı...

Güneydoğu'daki kaosun güvenlikte ve ekonomide çöküş yaratması nedeniyle; en çok da masum Kürt yurttaşlara zarara veren, evsiz-işsiz bırakan, kırsaldan göçü tetikleyerek Batı'da sosyal sorunlara yolaçan terör öylesine arttı ki, Güneydoğu ve neredeyse Batı da yaşanmaz hale geldi…

2.YAZI

Sığınak, yığınak, yıkım!..

"Gaflet, dalalet ve hatta hıyanet" olarak nitelenecek sözde "açılım" döneminin neredeyse ülke geneline yaydığı pervasızlığın çok vahim manzaralarını bir kez daha anımsatalım;

Güneydoğu'da karayollarına yerleştirilen tahrip gücü yüksek patlayıcılar, şehirlerde pervasız intihar saldırıları, asker ve polislere sinsi pusular, korucuların kaçırılarak şehit edilmesi ve tabi ki sonu gelmeyen eylemlerle, siviller arasında da can kaybının dehşet verici biçimde yükselmesi…

Şaşkın bir kesimin "terör bitecek, huzur gelecek" diye sabırla izlemek zorunda kaldığı sözde "çözüm süreci"nin yolaçtığı yıkımlar yalnızca yukarıdaki vahim manzaradan ibaret değildi... Devletin varlığını utandıracak biçimde çok daha sarsıcı olaylar da vardı;

Valilere "operasyon yapmayın" talimatı devletin teröre teslimiyetin ne yazık ki utanç verici bir dışa vurumu olarak algılandı...

Daha 2011'den çok kısa süre önce kırsalda saldırılar ve kentlerde de bombalı eylemlerle katliamlar yapan bir örgüte karşı bürokrasinin elini kolunu bağlayan sözde "çözüm" talimatı cumhuriyet tarihin en büyük yıkımlarına yolaçtı...

İşte o günlerde, PKK'nın sözde "milis" yapıları Diyarbakır, Mardin ve Hakkari sokaklarında silahlı timler oluşturarak gösteriler ve "geçit törenleri" yaptı, sokaklarda "hendek"ler kazıldı, Diyarbakır'ın Sur gibi il merkezlerinde binlerce ev de yığınak için sığınak haline getirildi...

Daha da beteri vardı; Diyarbakır kırsalından operasyondan dönen askeri birlikler ilçe merkezlerinden geçerken kaldırım kenalarında toplananların küfür ve hakaret yağmuruna tutuldu ve AKP iktidarı tüm bu rezaletlere ne yazık ki göz yumdu...

Sonuçta; Mardin, Hakkari ve Diyarbakır'ın il merkeziyle çok sayıda ilçesi "hendek" stratejisiyle savaş alanına döndü ve "şiddeti dayatarak kazanım" elde etmek isteyenlere verilen taviz devlette ve millette büyük çöküşler yarattı...

3.YAZI

Teyakuz zamanı!..

"Hendek" tuzağıyla uğraşılırken yüzlerce şehit verilen Güneydoğu'da bir zamanlar "kaos"la tarif edilen manzaranın hiç kuşkusuz daha da dehşet sahneleri vardı... Bitti mi peki o ürkütücü süreç?..

Devletin haftalardır Suriye topraklarında yürüttüğü Afrin operasyonu sürerken, yurt içinde öyle sarsıcı olaylar yaşanıyor ki, dıştaki terörle uğraşırken bir yandan da ülkenin içindeki şiddet kıpırtılarının kaygı uyandırmaması mümkün değil...

Ufak tefek taciz ateşi saldırıları bir yana ama Hakkari'de Kasım 2017'den bu yana PKK saldırılarında 20 şehit verilmesi, Güneydoğu kırsalında hareketli eylem hücrelerinin varlığını bir kez daha deşifre etti...

Bu eylemler örgütün yalnızca Irak topraklarından girip çıkmaya devam ettiğini göstermiyor, aynı zamanda Güneydoğu kırsalındaki hücrelerinin saldırı hazırlığında olduğunu da kanıtlıyor...

Ancak daha da dehşet uyandıran bir eylemin, ülkenin kalbinde, başkent Ankara'da meydana gelmesi gerçekten çok ürkütücü değil mi?..

Üstelik TSK'nın şu sıralarda, terörle mücadele ettiği "PYD bölgesinde" bomba eğitimi alan bir terörist istihbarat duvarını aşarak başkente kadar gelebiliyor ve Ankara Vergi Dairesi Başkanlığı'nın kazan dairesine "bomba" koyabiliyor!!!

Eylemi yapan terörist öldürülmüş, işbirlikçiler yakalanmış ama bu saldırı şans eseri kayıp yaratmadı diye gözardı edilmemeli, tam da en kritik dönemde vermeye çalıştığı sinsi mesaj açısından ele alınmalı...

Ne yapmaya çalışıyor PKK şu kargaşa döneminde?.. Örgüt belli ki, "siz Suriye'ye girersiniz ama biz de ülkenin kalbinde halen eylem yapabiliyoruz" demeye çalışıyor?..

Ankara'ya büyük geçmiş olsun ama yazının başından itibaren sıralanan, yani "çözüm-açılım" tiyatrosunun yıkımlarından sonuçlarına kadar geçen süreçten geriye kalan, pusudaki tehdide odaklanmakta yarar var...

Velhasıl, dışarıda terörle uğraşırken, içeride teyakkuz halinde olunması gerektiğini çok net biçimde göstermiştir Hakkari ve Ankara saldırıları!.. Sonra demedi demeyin!..

Yazarın Diğer Yazıları