Tencere tava bankacılığı

Ebru Y., 29 yaşında.

Bir üniversitenin ihracat bölümünü bitirdi. Tam 4 yıl iş aradı ve bulamadı. Sonunda gazete ilanı ile pazarlamacılığa başladı. Ebru'yu işe başladığı şirket önce 1 hafta eğitime aldı. Eğitimi veren kişiler yapacağı işi öyle bir anlattı ki sanki çok önemli bir işi, çok kolay yapacak. Sadece elinde tablet ve katalog ile şirketin ürünlerini pazarlayacak. Üstelik yaptığı her satıştan da prim alacaktı.

Zaten bir kaybı olmayacaktı. İşe asgari ücret ile alınmıştı. Sigortası olacak ayrıca yemek kartı gibi bazı sosyal haklar da veriliyordu. Ebru "en kötü ihtimal asgari ücretle harçlık çıkartırım" diye düşündü.

Eğitimi bitti ve sahaya indi. Kendisine şirket bu asgari ücreti boşuna vermiyordu. Bırakın primi, önce bu asgari ücreti hak etmek için bir hedefi vardı ve bu satış hedefini tutturmak zorundaydı.

Her gün en az 10 kapı dolaşacak ve burada şirketin ürünlerini anlatacak, elindeki tablet ile satış yapmasa bile ziyaret bilgilerini girecekti. Hatta gittiği evlerde resim çektirecekti.

Hedefleri arasında bulunan bu 10 ziyaret, ay sonunda matematiksel formüle göre yüzde 5 satışa dönüşmeliydi. Karma karışık bir formül.

Ebru kapı kapı dolaştı. Kimi kapıdan kovuldu, kimisinde tacize uğradı. Bazı ziyaretlerini yalvar yakar ile satışa dönüştürdü ama bir çoğu kapıdan kovdu.

Ebru Y., üç ay sonra düşük performanstan dolayı işten kovuldu.

Şimdi işsiz!

Hatice'nin hikâyesi

Hatice T.'nin hikayesi de tıpkı Ebru'nunki gibi.

Hatice, İstanbul'da iyi bir üniversitenin İktisat bölümünü bitirir. Hayalinde hep bankacı olmak vardır. Bankada işe başlar ve bir yandan da yüksek lisans yapar. Hatice için her şey yolunda gider. Bankanın bir çok kampanyasında ilk sıralarda yer alır ve ödüller kazanır. Konut, araç ve ihtiyaç kredi kampanyalarından dolayı yurt dışına gider. Sigorta satışından dolayı aldığı hediye çekleri ile bir çok alışveriş yapar.

10 yıl göz açıp kapatıncaya kadar geçer.

Amerika'nın parasal genişlemeye son vermesi ile birlikte bir anda işler kesilir. Kredi verecek hiç kimseyi bulamaz. Sigorta ve kart pazarlamada bırakın hedefi tutturmayı, satışta bile zorlanır. Piyasa her geçen gün daha da kötüye gider. Ancak banka sanki her şey güllük gülistanlıkmış gibi hedefleri daha da artırır.

Artan hedef ile birlikte baskılar da artar. Gün içinde baskı tacizleri nefes almasına bile izin vermez.

Çok sevdiği işinden nefret eder hale gelir. Psikiyatrik destek almaya başlar.

Bir gün işe gelir ve kendisine görevinin değiştiği söylenir.

Artık sokaklarda satış yapacaktır. Eline bir tablet verilir ve kısa bir eğitim ile sokağa salınır.

Her gün en az 10 ziyaret yapacak. Bu ziyaretlerin -istatiksel olarak- en az birinin satışa dönüşmesi şart. Bir şube personelinden daha fazla hedefleri vardı. Ne olsa, ne bulsa satacaktı. Pos pazarlayacak, kredi kartı verecek, mevduat bulacak ve en önemlisi ne süratle olursa olsun günde 10 ziyaret yapacaktı. Elindeki tabletteki GPS ile konumu belirlenecekti.

Bankası kendisinden imkânsızı istiyordu. Müdürlük beklerken bir anda tencere tava pazarlamacıları gibi sokak sokak, kapı kapı dolaşmaya başlamıştı.

Bankacılık bu muydu?

Bu değildi elbette.

Ama lüks plazada bankacılığın "b"sini bilmeyen, sahada ne yapılıp ne yapılmayacağını bilmeyen birkaç kişinin "buldum buldum" dercesine icat ettiği saçma sapan bir işti bu.

Günde 9 ziyareti bile kabul etmiyorlar mutlaka 10 ziyaret istiyorlardı. 40 dereceye varan sıcaklıkta 10 ziyaret, önce kolay gibi görünse de imkânsızdı.

Sonunda önce uyarı sonra iş akti fesh edilir.

Aslında fesh edilen sadece bir iş akti değildi.

Bir insanın mesleki kariyeri, onuru ve yaşamı fesh edilmişti.

10 yıllık eğitimli bir insanı oturduğu masadan kaldırıp evlere, iş yerlerine ve sokaklara salarak onurunu fesh etmişlerdi.

Gittiği her yerde tencere tava pazarlamacısı gibi kovularak mesleki itibarı fesh edilmişti.

Son olarak da işsiz biri olarak yaşamı fesh edildi.

İşte Türkiye gerçeği.

Hatice şimdi bozulan psikolojisini düzeltmek için psikiyatrik tedavi görüyor.

Ya onca eğitim ve mesleki tecrübeye rağmen kapı kapı dolaştırılarak ayaklar altına alınan onuru nasıl düzelecek?

Kim düzeltecek?

İşgüzar yöneticiler mi yoksa 200 bin bankacıyı yok sayan bir hükümet mi?

Yazarın Diğer Yazıları