Tek adam rejiminin kofluğu
Günümüzün devleti kurallar ve kurumlar devletidir. Ne yazık ki bu gerçeğe rağmen "Ben bütün kurumların ve kuralların üstündeyim" diyen bazı devletliler var. Öncelikle Türkiye'de sağlıklı ve sağlam bir sosyal yapı ancak güçlü, özerk ve şeffaf kurumlar ile bağımsız bir hukuk sistemi üzerine kurulabilir. Günübirlik keyfi kararlarla gelebildiğimiz yer ortadadır. Ayrıca siyasette ve devlet hayatında prensiplerin hakim olması yatırımların önünü açacak genç işsizler ordusunun iş sahibi olmasını sağlayacaktır. Türkiye ve Azerbaycan'ın iki devlet tek millet olduğu inancındayız. Gönülden sevgi dolu olduğumuz Azerbaycan'ın Karabağ bölgesinin Ermeni işgaline uğramasının acı yıl dönümünü idrak ettik. Azerbaycan, Dağlık Karabağ'ı Ermeni işgalinden kurtarmak için çok ciddi hazırlık ve gayretlere girmesi gereken bu zaman diliminde ne ile meşgul? Savaş için güçlü bir silahlı kuvvetler lazımdır. Orduları ayağa kaldırmanın ve ayakta tutmanın yolu "Güçlü bir ekonomi"ye sahip olmaktan geçer. Azerbaycan'da bu gerçeğin yönetici kadro tarafından görülmediği anlaşılıyor. Her türlü nimet içinde, geniş halk kitlelerinin ise yoksulluk şartlarında yaşadığı bir ülke... Ermeni işgalinden kaçmış bir milyon Karabağlı 25 yıldır vagonlarda, çadırlarda yaşıyor. Aç, sefil, perişan...
Çözüm, planlı kalkınma
Şimdi bir İsrail'e bakın bir Azerbaycan'a, isterseniz Kore ile kıyaslayın. Görüştüğüm bütün Azerbaycanlı yetkililere Azerbaycan için Planlama Teşkilatı'nın ve planlı kalkınma anlayışının tek çözüm çaresi olduğunu anlattım. Hiç bir neticeye ulaşamadım.
Çağdaş devlet olmanın ancak sosyal politikalarla gerçek olacağını hiçbir zaman unutmayalım. Ülkemizin binbir sorunu varken referandumla zaman kaybediyoruz. Dış politika, iç politika, ekonominin tam bir iflasını yaşıyoruz.
Teklif edilen Anayasa ile bu şerefli mazinin, kuruluş destanının sahibi TBMM, bütün görev ve sorumluluklarını kaybediyor.
Duvarında "Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir" yazan TBMM perişan ediliyor. İşte duvarına "Hakimiyet kayıtsız şartsız diktatöründür" yazmaması için "Hayır!" diyeceğiz.
Sınırlı bir savaşın içindeyiz
AKP eğer bu referandumda başarılı olursa yanlışlarına yenilerini ekleyecektir. Öncelikle dış politikayı ele alalım; Türkiye, Suriye'de bir anlamda sınırlı bir savaşın içindedir. Suriye 360 bin kişilik ordusunu bugüne kadar ayakta tutmayı başardı.
Suriye konusu uzmanı, sivil ve askeri otoriteler Türkiye; Suriye'deki mücadelesini S. Arabistan, Katar ve ABD ile birlikte götüreceğim derse karşısında İran, Rusya ve Suriye ordusunu bulur demektedir. Bu Üçüncü Dünya Savaşı demektir. Türkiye bütün peşin hükümleri aklının gerisine almak zorundadır. Şuraya gireceğiz, burayı fethedeceğiz yolundaki demeçler bizi sessizce bir bataklığa itmektedir. Bu sebeple sınır güvenliğini sağlayacak bazı tedbirler alarak Suriye topraklarını terk etmek aklın emridir.
Suriyeli mülteciler içine karışarak Türkiye'ye giren teröristler, bavullar dolusu patlayıcılarla ülkemizde yürek yakan facialara sebep olmaktadır. Kendisi işsiz ve aç gezen vatandaşımız Suriyeliler için yapılan harcamalara haklı olarak isyan etmektedir.
Adalarımız teker teker gidiyor
Kıbrıs elden gitmenin sınırına gelmiştir. Akdeniz'deki tek çıkış kapımız kapanırsa neler olacağını yazmak istemiyorum. Yunanistan, Ege Denizi'ndeki adalarımızı teker teker alırken susanlar, şimdi şımarıklığın küstahlık derecesini bulmasıyla karşı karşıyadır. Ayrıca AB ile ilişkiler, Şanghay macerası taşıyan konuşmalarla tam bir duman altı olmuştur. Türkiye'yi yönetenler Türkiye'nin ihtiyacının cami yapmak değil, caminin içindeki ruhu diriltmek olduğunu ne zaman anlayacak? İslam dini sevgi, bütün yaratılmışlar için aşk derecesinde muhabbet, bütün dinlere ve inançlara karşı mutlak hürmettir. Türkiye'de Vahabi ikliminden rüzgârlar estirmek inanç hayatımızı perişan etmiştir.
Anayasa oylamasının dinle hiçbir ilişiği yoktur. Arsızların, din bezirganlarının hadis uydurmaları dini siyasete alet etmenin adice bir örneğidir. Ekonomideki yıkımı başka bir hafta sunacağım.