Tayyip Erdoğan nereye koşuyor?
Tayyip Erdoğan, “koşturan Cumhurbaşkanı” olacağını söylüyor ama nereye koşturduğu konusunda çelişkili ifadeleri var!
Mesela, “4. Esnaf ve Sanatkârlar Şûrası” na koşturarak “Esnafı çıkartıp aldığınızda Türkiye tarihinden geriye hiçbir şey kalmaz, bizi biz yapan, bizi millet yapan, temelden, özden, ruhtan geriye hiçbir şey kalmaz” diyor ama 12 yıllık iktidarı boyunca Türkiye’de küçük esnafı ortadan kaldıran Alışveriş Merkezleri’nin sayısı 342’ye ulaştı. AVM’lerin 112’si İstanbul’da!
TESK Genel Başkanı Bendevi Palandöken, 1999 yılında 40 milyar dolarlık cirodan 2011 yılında 250 milyar dolara ulaşan perakende sektörü içinde geleneksel perakendenin payının yüzde 85’ten yüzde 40’a düştüğünü açıklarken “2000 yılında 2 bin 500 tane olan zincir ve süpermarket sayısı da 11 bin 588’e ulaşmıştır” bilgisini de vermişti.
Bu rakamlar ışığında bakıldığında, esnafı, Türkiye coğrafyasından silmeye çalışanın Tayyip Erdoğan olduğu anlaşılmıyor mu?
***
Erdoğan yine “Bizim medeniyetimizde esnafın derdi, ne olursa olsun para kazanmak değil, helal para kazanmaktır” dedi. İyi de kendisinin ihale verdiği ve salma yöntemi ile havuz medyasına para aktaran iş adamı, “Milletin bir yerine koyacağız” diyordu!
Üstelik Hakkı Köylü, mahkemeden karar çıkararak, ayakkabı kutularındaki paralardan, yatak odalarındaki kasalardan, sıfırlanan paralardan bahsetmeyi niçin yasaklatmak istiyor? Helal para, böyle mi kazanılıyor?
Erdoğan, hâlâ Galataport adı altında Haliç’i bir İsrail firmasına devredemediğinden, yargının buna engel olduğundan bahsediyor ve “Bu nasıl bir vatanseverliktir, nasıl bir milliyetperverliktir? Cumhurbaşkanının ‘ihanet-i vataniyye’ diye bir suçu var. Peki yargıcın nesi var? O neyle yargılanacak?” diye konuşuyor. Bu yaklaşıma göre perakende sektörünü küresel kapitalizme; Haliç’i ve Türkiye-Suriye sınır şeridini de İsrail firmalarına teslim etmek vatanseverlik, milliyetperverlik mi oluyor?
***
Erdoğan, “paralel yapı” yı Afrika ülkelerine şikâyet etmesinin eleştirilmesi üzerine de “Farklı maskeler altında, bir misyoner ve ajan tavrıyla bu yapının Afrika’da faaliyet göstermesi, ülkemiz adına da dost ve kardeş ülkeler adına da ciddi bir tehdittir” diyor.
İyi de şimdi “paralel” denilen yapı, bütün desteğini AKP iktidarı ve Tayyip Erdoğan’dan almamış mıydı? AKP’yi desteklerken bu yapının misyonerlik ve ajanlık yaptığını görmüyor muydunuz?
Gerçi, “Paralel yapının esnafımız ve sanatkârımıza nasıl musallat olduğunu, kimi zaman gönüllü olarak ama çoğu zaman şantajla, kumpasla esnafımızı sömürdüğünü bugün artık çok net olarak gördük, görüyoruz” diyor ama, acaba gözleri yeni mi açıldı?
***
Erdoğan, “çözüm süreci” konusunda da “Herkes bilsin biz, bizim meselemizi üst akılla, üst aklın taşeronlarıyla değil milletimizle beraber çözüyoruz” diyor. Peki PKK’dan sonra IŞİD’in kurulması ve bölgeye hakim olması Büyük Orta Doğu Projesi’ni üreten üst aklın eseri değil mi? Kendisi de o projenin eş başkanı sıfatını taşımıyor mu?
Yoksa bütün politikalarıyla birlikte AKP şapa mı oturdu? Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, “Şap aşısında yöntem değişikliğine gittik, bağışıklık verme gücünü iki kat artırdık, Şap Enstitüsü’ne sabotajın esas sebebi bu... Türkiye’nin hayvancılığından, aşı geliştirme yeteneğinden rahatsız olan içeriden, dışarıdan birileri, Türkiye’yi dışa mahkum etmek isteyenler, dışa bağımlı hale getirmek isteyenler olabilir” diyor ama, Türkiye, sayelerinde göbeğinden dışa bağımlı değil mi?
Tayyip Erdoğan’ın nereye koştuğu kendi sözlerinden belli değil mi?