Tarihimizdeki İşbirlikçiler (11 Nisan 2013)

Tarihimizdeki İşbirlikçiler (11 Nisan 2013)

Tarihimizdeki İşbirlikçiler

Hey’et-i Nasiha’dan “Âkil Adamlar”a...

Yakın tarihte karşılaştığımız hainliklerin bugünle ne kadar örtüştüğünü gözler önüne sereceğiz. İlim adamlarımızın görüşlerini vereceğiz. “Âkil” dediklerinin tiynetlerini niyetlerini ortaya koyacağız. Halkımızın üzerine gidilirken, millî irade boğulurken kenara çekilmeyeceğiz! Hakikatleri gözler önüne sereceğiz...

Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. İhsan Şerif Kaymaz:

Acı olan ‘ihanet’in iktidar eliyle örgütlenmesidir!..

‘Türk’ün tarihteki uzun yürüyüşü, sıra dışı gelişmeler yaşansa bile çoğunlukla bir yükselişin, bir
yücelişin öyküsüdür. Bize düşen görev, bu gerçekten beslenen ‘ulusal tarih bilinciyle’ hareket
etmek, kesinlikle umutsuzluğa kapılmadan ülkemizin üzerinde dolaşan kara bulutları
el birliğiyle dağıtmaktır’


“Akil Adamlar” sessiz sedasız Anadolu’ya çıkmaya başladılar. İlk ekip Malatya’ya gitmişti. Kim organize ediyor? AKP mi? Kimlere hitap edecekler? Halka açık alanlarda konuşacaklar mı?
Bu ekiptekiler tarihi ne kadar biliyorlar ve yaptıkları işin kime “hizmet” olduğunun farkındalar mı? Eğer farkındalarsa “yıkım” ortaklığını şuurlu yapıyorlar, farkında değillerse benim milletimin fertlerinin gafletleri hepimizin yarasıdır.
Gazi Üniversitesi öğretim üyelerinden Doç. Dr. İhsan Şerif Kaymaz Bey, yakın tarihimizi yakından bilen bir ilim adamı. Kendisine ihanetin tarihini sorduk ve şu cevabı aldık:
Türk tarihinin her döneminde çok büyük kahramanlıklar yaşanmış olmakla birlikte, ne yazık ki “ihanet” sözcüğünün anlamını zorlayan yüz kızartıcı davranışlara da tanık olunmuştur. Kale komutanının savunmakla görevli olduğu kaleyi para karşılığı düşmana satması, donanma komutanının başında bulunduğu donanmayı kaçırıp düşmana teslim etmesi, bir kısım halkın ülke topraklarını işgal eden düşman güçleriyle birlikte hareket etmesi ya da barış zamanında bir kısım insanımızın kendi ülkeleri aleyhine yabancılarla işbirliği yapması gibi olaylara bizim tarihimizde dönem dönem rastlanmıştır. Bunlar, “ihanet” kapsamına giren davranışlar olarak nitelense de, en azından münferit olaylardır. Daha acısı ve sindirilmesi zor olanı, “ihanet” kapsamında değerlendirilebilecek davranışların bizzat resmi hükümet eliyle örgütlenmesi, devlet kurumlarının bu tür davranışlara alet edilmesi ve ülke ’aydın “larının bu tür eylemlerin içinde fiilen yer ve rol almalarıdır.


MİLLÎ MÜCADELE’NİN ÖNÜNÜ KESMEK İSTEDİLER


Kurtuluş Savaşı sırasında Padişah VI. Mehmet Vahdettin ile Sadrazam Damat Ferit Paşa’nın da içinde bulunduğu “devlet ricali”nin, amacı Türk topraklarını parçalayıp sömürgeleştirmek olan İngilizlerle “İngiliz Muhipleri Cemiyeti” çatısı altında ve bir rahibin öncülüğünde işbirliği yapmaları,
- ABD mandasını tek kurtuluş seçeneği olarak gören dönemin “ilerici” ve “aydın” olarak isim yapmış insanlarının “Wilson Prensipleri Cemiyeti” bünyesinde benzeri bir işbirliğini Amerikalılarla yapmaları,
- Anadolu’yu düşman işgalinden kurtarmak için ölüm-kalım savaşı veren milliyetçi liderlerin, oluşturulan “Divan-ı Harp” mahkemesinde idama mahkûm edilmeleri,
- Şeyhülislâm tarafından hazırlanıp düşman uçaklarıyla Anadolu’nun her köşesine atılan bildirilerle Anadolu halkının ulusal kurtuluş savaşı veren Mustafa Kemal ve arkadaşlarına karşı kışkırtılması ve ayaklandırılması,
- Anadolu halkını Milli Mücadele’den soğutmak ve hareketi daha fazla güçlenmeden çökertmek için İstanbul hükümetince nasihat heyetleri oluşturulması.


‘BARIŞ SÜRECİ’ ADIYLA SAHNELENEN OYUN


Bunlar, yakın tarihimizin övünç duyamayacağımız örnekleridir. Geçmişi binlerce yıllık bir derinliğe sahip olan ulusumuzun tarihinde bu denli uç örneklerin yaşanmış olması belki yaşamın doğal akışı içinde olağan karşılanabilir. Fakat olağan olmayan, yaşananlardan ders çıkartma olgunluğunu gösterememiş olduğumuzu kanıtlar şekilde, yukarıdaki örneklerin üzerinden henüz yüz yıl bile geçmeden benzeri davranışların yinelendiğine tanık olmamızdır.
Bundan yıllar sonra, bugün “barış süreci” adıyla sahnelenen oyun çerçevesinde kurulan ilişki ve sergilenen eylemleri değerlendirecek bir tarihçi, bizim Kurtuluş Savaşı yıllarında yaşanan, yukarıda özetlediğimiz örnekler karşısında duyduğumuz hayret, dehşet ve şaşkınlığın bir benzerini duyacaktır. İçinde yaşadığımız dönem Türk tarihinin övünç verici bir kesiti değildir. Bu oyunun, onu sahneye koyanların istediği şekilde sonuçlanmaması için her birimiz gerekeni yapmalıyız. Fakat daha da önemlisi, her yüz yılda bir benzeri olayları yaşamamak için ne yapmamız gerektiğini sorgulamalı ve bunun önlemlerini almalıyız.
Hiç kuşkusuz Türk tarihi burada bitmeyecektir. Binlerce yıllık derinliği olan bu tarihin çok daha uzun bir geleceği vardır. Üstelik Türk’ün tarihteki uzun yürüyüşü, arada bu türden sıra dışı / istenmeyen gelişmeler yaşansa bile çoğunlukla bir yükselişin, bir yücelişin öyküsüdür. Bize düşen görev, bu gerçekten beslenen “ulusal tarih bilinciyle “ hareket etmek, kesinlikle umutsuzluğa kapılmadan ülkemizin üzerinde dolaşan kara bulutları el birliğiyle dağıtmaktır.

EROTİK FİLMLERİNİ Mİ ANLATACAKLAR?

TBMM’de -bundan böyle ne derece “Türkiye” Büyük Millet Meclisi diyeceğiz tartışmalıdır- Abdullah Öcalan’ın adını “Hakikatleri Araştırma Komisyonu” koyduğu, Ak Parti’nin, güya A. Öcalan’ın yolunda gitmediğini göstermek için “Araştırma Komisyonu” dediği, komisyonun kurulmasına dair kanun PKK/BDP-Ak Parti’nin işbirliğiyle geçti.
“PKK açılımı”nın yürütücülerinden Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay: “Araştırma Komisyonu’nun aracılığıyla çözüm sürecinin farklı aşamalarında Meclis’i bilgilendirme imkânımız olacak” diyor. Kötü emellerine Meclis’i âlet etmek budur!
CHP ve MHP milletvekilleri, “PKK ile sizi baş başa bırakıyoruz” diyerek oylama sırasında salonu terk etmişler. Doğrusu budur.
“Âkil adamlar” diye seks filmleri çevirenleri, milleti bayıltan arabeskçileri, bayrak değişsin diyenleri, dinsiz-imansızları, milleti bölmeye ant içmiş -hazırladıkları raporlarda açık açık görülür- TESEV’cileri (Hem de, Doğu ve Güneydoğu gruplarının başkanları olarak) “Yeni Hey’et-i Nasiha”ya dâhil eden Prof. Dr. Beşir Atalay’dır, yardımcısı da Başbakan’ın başdanışmanı Doç. Dr. Yalçın Akdoğan’dır... Hususiyetle bu iki isim tarihe kömür karasıyla yazılacaktır! (Baş sorumlu Başbakan Recep T. Erdoğan’ı tarihe yazacak bir nesneyi bulamadım!)
Tarihteki ihanetlere geçmeden önce şu merakımı sizinle paylaşmak istiyorum: Lale Mansur adlı bir oyuncu var. O da “âkiller” içinde... Hangi kıstasa göre tercih edildi? En çok bilinen yönü erotik filmlerde oynaması... Bir: Magazin sayfalarında ve görüntülerinde sık karşımıza çıkar. İki: Daha yakın zamanda “Dinsizim” dedi. (Siz ki “millet” derken aslında “İslâm milleti” gibi, muhayyel de olsa “İslâm”ı katarak “millet”ten bahsediyorsunuz, Bu hanım gibi ve neredeyse güruhun üçte biri, aynı yolda... “Müslümanlar”ın karşısına nasıl çıkartacaksınız?!). Üç: Yine yakın zamanda kadın: “Ben de aldattım” dedi. Gazetecilerin sorusu üzerine bu cevabı vermişti. Soru sorulurken kocası da yanındaydı.
Birileri gittikleri yerde, “Bırak süreci müreci... Bize o erotik sahneleri nasıl çektin anlat... Din senin için nedir? Aldatmak duygusu nasıl bir şey; marazî bir haz mı?” deseler ne cevap verecek?

Yarın: Hey’et-i Nasiha ile Âkil Adamlar bire bir örtüşüyor