Suriyelilerin dönüşü şart!
Gerçekten de tartışmalı, hararetli hatta kuşkulu şekilde bir seçim geride kalmış bulunuyor.
Ne var ki, seçimin iç ve dış etkilerinin daha çok devam edeceği sanılıyor.
İç sorunları bir kenara bırakıp sadece dış problemler üzerinde durmak bile, Türkiye'nin dengesini sarsıyor.
Her şeyden önce; bunca kargaşa içinde Türkiye'nin artık eski geleneksel dış politikasına acil bir şekilde dönmesi icap ediyor.
Türkiye için, bir "çıkmaz" halini alan Suriye bunalımının çeşitli boyutları yaşanıyor.
Sayıları 4 milyonu aşan, hatta bunlardan en az 30 bininin oy kullandığı bir Türkiye'de gün geçtikçe, Suriyelilerin problemi büyüyor.
Halk, özellikle sınır boylarında ve şehirlerde yaşayanlar, büyük bir endişe içinde gelişmeleri takip etmekten bile çekiniyor.
Gerçi bu acil ve hassas sorunu hükümet, ya görmezlikten geliyor, ya da büyük yanılgılar yaşıyor.
Çünkü; Orta Doğu'da bütün taşlar sürekli yerinden oynarken, dengeler süratli ve tehlikeli bir şekilde değişiyor.
Şimdi, en önemli unsur Suudi Arabistan'ın süratli, kıvrak ve değişken dış politikasının iz düşümünde aranıyor.
Nitekim, Suudi Arabistan'ın önderliğinde Körfez ülkelerinin Mısır'a yaptığı ekonomik yardım, dünyayı şaşırtacak rakamlardan oluşuyor.
Unutulmamalıdır ki, ABD için, koşullara göre, daima dengeler değişebiliyor.
Özellikle, Türkiye'nin, her ne pahasına olursa olsun, üzerine giydirilen elbiseyi bir an önce çıkarmanın yollarını bulması beklentisi, büyük halk kitlelerini yakından ilgilendiriyor.
Kısaca anlatmaya çalıştığımız bu "kıskaç" atmosferde; Suriyelilerin, "başımıza bela olduğu" gerçeği de karşımıza çıkıyor.
Hassas denge sağlanamadı
Bilindiği gibi dış politikada, her ülkenin bir beklentisi değişik bir bakış açısı daima gündemi zorluyor.
Yani hassas dengelerde politika yapmak, fikirler öne sürmek, tutum sergilemek gerekiyor.
Türkiye son yıllarda, bu hassas dengeyi sağlayamadığı gibi ileri, fakat gereksiz hamleler yaparak bir çok devletle sıkıntılar içine düşüyor.
Yeni devlet yapısında hükümette bu dengeyi tutturmak ve bunu başarmak zor görünüyor.
Büyük sıkıntı Suriye sorununu kenara bırakırsak, AB ile olan ilişkilerin normalleştirilmesi ağırlığını koruyor.
Tabii ki, ABD ilişkileri başlı başına bir sorun oluşturuyor.
Avusturya ile itilaflar durulmuyor.
Her ne kadar Rusya ile bir denge kurulmuş gibi görünüyorsa da, komşunun sürekli dostluğu bazen kuralları zorluyor.
Irak ve İran ile ilişkilerin yanı sıra İsrail'in ağırlığı sorunlara neden oluyor.
Yeri gelmişken; Katar'a paralel olarak Birleşik Arap Emirlikleri ile yeniden dostluğun kurulması önem arz ediyor.
Öte yandan, Kıbrıs sorununda KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı'nın ne derece koordineli hareket ettiği halen bilinmiyor.
Aslında, garantörlüğün tartışılması sözleri bile soğuk duş etkisi uyandırıyor.
Bu arada, ABD Başkanı Trump'un yeni ekonomi politikalarının Türkiye'yi, dolayısıyla yeni sistemi ve hükümeti zorlayacağı sanılıyor.
Demir çelik sahasında konan yeni vergiler Türkiye'yi etkileyecek işaretler veriyor.
ABD'nin dünya, özellikle Çin ile ticaret savaşına Türkiye'nin taraf olup olmayacağı ve her halükarda büyük zararlara uğrayabileceği şimdiden kendini hissettiriyor.
Nereden bakılırsa bakılsın; OHAL altında geçen seçimin kazandırdığı, kendine has "Başkanlık Sistemi"nin Türkiye'yi uzun süre sarsacağı düşüncesi ne yazık ki zihinleri kurcalıyor.
Anlaşılan odur ki; Recep Tayyip Erdoğan'ın yeni sistemi ve hükümeti ile ne kadar başarı sağlayabileceği şimdiden düşünülüyor, tartışılıyor hatta kuşkular yaratıyor.