Suriye'de gerçek düşmanı görmek!
ABD ve Rusya'nın PYD konusunda benzer bir anlayışa sahip olduğu bilinmektedir. PYD'nin Rusya'da resmen açılmış büroları var. Rusya mevcut şartlarda Esad rejimini Suriye'nin her yanına egemen kılmaya çalışıyor ama PYD'ye Türkiye'nin asla kabul etmeyeceği bir özerklik verilmesinden de rahatsızlık duymuyor.
Asıl tehdit ABD'den gelmektedir!
ABD'nin Türkiye'ye karşı PYD'yi silaha boğduğu da güncel bir konudur. Birçok ülkeyle birlikte Rusya'nın, Suriye'nin büyük bölümünü elinde tutan, PKK/PYD'ye olağanüstü silah yığınağı yapan ABD'ye ses çıkarmaması dikkat çekicidir. Dahası Rusya, ABD/PYD/PKK iş birliğine ve PYD'ye Türkiye sınırında bir terör koridoru oluşturmasına itiraz etmiyor.
Suriye için en stratejik açıklama İran Cumhurbaşkanı Ruhani'den geldi. Ruhani şunları söylemişti: "ABD'yi Fırat'ın doğusundan çıkmaya zorlayalım, çünkü krizin devam etmesindeki en büyük etken ABD'dir".
ABD'nin Irak'ın kuzeyinde yaptıklarından sonra Suriye'nin kuzeyinde ne yaptığı açık değil mi?
PYD/PKK'yı kim besliyor, silahlandırıyor, teçhiz ediyor, koruyor, kolluyor, eğitiyor, donatıyor ve savunuyor?
PYD'nin bölgede tutunmasını sağlayan ABD değil midir?
ABD, Astana zirvesi sırasında müttefiki YPG'yi harekete geçirmiştir. Aynı gün terör örgütü PKK'nın Suriye kolu YPG'nin de bağlı olunduğu Demokratik Suriye Güçleri ve PYD'nin siyasi kanadı Demokratik Suriye Meclisi, Suriye'nin kuzeyinde 'Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi' ilan ettirmiştir.
Diğer yandan "Astana" uyarınca ilan edilen dört adet çatışmasızlık bölgesi Rusya destekli Suriye ordusu tarafından birer birer alınıp sıranın sonunda İdlib'e gelmesi, Rusya'ya ne kadar güven duyulacağı konusunu sorgulatan bir durumdur.
Sonuç olarak Türkiye için ne ABD ne de Rusya gerçek anlamda güvenilebilirdir.
"Esed" takıntısının Türkiye'ye maliyeti!
23 Ocak 2017'de Astana'da Suriye'nin toprak bütünlüğü temel vurgusu üzerine görüşmeler yapılmıştı.
Tahran'daki zirve sırasında ise Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu "Kimse kimseyi kandırmasın, Suriye rejiminin saldırılarının amacı İdlib'i ele geçirmektir" dedi.
İdlib, Suriye'nin bir kentidir. Suriye'nin uluslararası meşruiyete sahip hükümetinin başında da Esad vardır. Beşar Esad'ın Devlet Başkanı olduğu Suriye rejimi, uluslararası hukuk yönünden yasal ve egemen konumdadır. Bu ülkenin yasal hükümetinin kendi toprakları üzerinde hâkimiyet tesis etmek istemesinden daha doğal ne olabilir?
İdlib'in özel konumu dolaysıyla Suriye devletinin bölgede egemenlik tesisinin yolu, yöntemi ve zamanı tartışılabilir ama hukukiliği tartışılamaz. Türkiye siyasetini bu gerçeklik üzerine kurmak zorundadır.
İktidarın "Esad" severliği de "Esed" takıntısı da Türkiye'ye büyük zararlar vermiştir.
Artık bu hamaset ve akıl dışı politika terk edilmelidir. Türkiye'nin Suriye politikası gerçekçilik ve akılcılık temelleri üzerinden yenilenmelidir.
Esad, Suriye'nin gerçeğidir. Onun katilliğinin, kötülüğünün ve zalimliğinin gereğini yapmak Suriye halkının işidir. Türkiye kendi çıkarlarına ve kendi jeopolitiğine bakmak zorundadır.
Çünkü PYD'yi bölgede etkili eleman olmaktan çıkaracak tek yol Suriye'yi yani Esad'ı ikna etmekten geçmektedir. Dahası PYD'nin ABD'nin beşinci kolu olarak el koyduğu topraklar Suriye'nindir. O toprakları savunmak her şeyden önce Suriye'nin işidir.
Esad'ı bahane ederek Suriye merkezî hükümetinin Suriye toprakları üzerindeki hâkimiyetini tartışmak PYD/ABD'nin ekmeğine yağ sürmektir.
Diğer yandan Türkiye'nin "Esed" politikası İsrail'in işine yarıyor. Bu politikanın Suriye'nin bütünlüğüne ve dolayısıyla Türkiye'nin yararına bir katkısı yoktur.
Birilerinin "Emevi Camii'nde namaz kılmak" söylemi ve "Esad 3 aya düşer" öngörüsü nasıl yanlış çıktıysa bugünkü "Esed" takıntısının da yanlış çıkacağı yarın görülecektir.
Bırakın şu "Esed"i de Suriye'de Müslüman Müslümanı katlediyor onu önleyin. İsrail'in, ABD'nin, PYD/PKK'nın önünü kesin!
Bunun yolu da Moskova'dan Washington'dan değil Şam'dan, Ankara'dan ve Tahran'dan geçiyor!