Suriye bizim savaşımız mı?
Bir devletin savaşa girmesi için millî bir menfaatinin ciddi bir biçimde zarar görmesi veya önemli bir tehditle karşı karşıya olması ve bu konudaki diplomatik yolların tamamının tüketilmiş olması gerekir. Bunların hiç birisi gerçekleşmeden Türkiye duygusal nedenlerle Suriye'deki iç savaşı körüklemiştir. Bu yanlış politika, Türkiye için de son derece olumsuz sonuçlar doğurmuş, durum adeta içinden zor çıkılacak bir hale gelmişken TSK, Fırat Kalkanı operasyonuyla IŞİD'le mücadele gerekçesiyle çatışmalara dahil olmuştur.
Terörle karşı karşıya olan bir ülke için sıcak takip haktır. Ancak bunu girdiğiniz ülkenin yönetimine bildirmeniz ve amacınızın dışına çıkmamanız gerekir. Fırat Kalkanı Operasyonu'nda bu kurallar ne kadar işletiliyor? Hukuken Suriye Arap Cumhuriyeti devam etmektedir ve Devlet Başkanı B. Esad'dır. Hükümet de görevi başındadır. Uluslararası hukuka saygı, bu ülke topraklarındaki bir operasyonu yasal yöneticilerle koordine etmeyi gerektirir. Ayrıca unutmayalım ki Türkiye'nin güvenliği ve istikrarı büyük ölçüde Suriye'nin toprak bütünlüğünün korunması ve bu ülkede istikrarın tesisine bağlıdır.
Başta işlenen yanlış
ABD'nin, Büyük Ortadoğu Projesi(BOP) ile; bölge ülkelerinin düzenlerine müdahale etmeyi hedef alan tavrına; BOP eş başkanlığı görevini kabul ederek teslim olmak, Türkiye açısından fevkalade yanlış olmuştur. ABD hiç bir haklı gerekçeye dayanmayan, akla, bilime, bölgenin sosyal yapısına yabancı taleplerle yer yer karıştırdı, işgal etti. Geride sadece yıkılmış düzenler, yakılmış memleketler Amerika'ya lanet okuyan, her şeylerini kaybetmiş milyonlar kaldı. Eğer Türkiye bu büyük denklemi sosyal realitede çözebilmiş olsaydı, Suriye topraklarına Suriye'deki mevcut rejimle görüşmek lüzumunu duymadan girmezdi. Başlangıçta bu büyük yanlış işlenmiş, Suriye'de Rusya'nın bütün gücüyle Esad'ı desteklediği görülmemiş, gerekli dikkatle olaya yaklaşılmamıştır. Başlangıçta Esad rejimini devirme amacında görülen ABD, IŞİD başta olmak üzere, İslamcı geçinen örgütlerin, giderek bütün dünya için çok ciddi tehdit olması üzerine ana hedefini bu selefiye örgütleri yok etme olarak belirlemiştir. Bu durumda Esad'ın gitmesinin daha büyük sorunlara yol açacağı endişesi ABD'yi Esad'a karşı ciddi bir girişimde bulunmaktan alıkoymuştur. IŞİD'le mücadele konusunda Obama; ABD olarak bölgede bizzat bulunmayı tercih etmemiştir. Kullanabileceği bir müttefikle amaca ulaşma yolunu tercih etmiştir. O dönemde Türkiye, güvenilir bir tercih olarak görülmemiştir. PYD, ABD'nin IŞİD'e karşı kullandığı güç olarak yerini almıştır. Şimdi Türkiye hem ABD'nin müttefiki PYD'ye, hem de Rusya'nın bütün gücüyle yerinde kalması için savaştığı Esad güçlerine, karşı durumdadır. Bu şartlarda Rusya ve ABD ile gerçek bir ilişki ne kadar yürüyebilir?
Çıkmaz sokağa girdik
Türkiye'deki yönetim çok ağır bir karar alarak, Suriye topraklarına girerken; içeride ülkenin bu konuda bütünüyle bilgi sahibi olarak inanmasını sağlayacak bir gayrete girmedi. Bugün Fırat Kalkanı'nın 175. günü doldu. Şehit sayımız 70'dir. İnsanlardan en aziz varlıklarının hayatlarını isterken; ne için? ve neden? açıklamasını yapmamak demokrasiye, insan haklarına ve milletin onuruna saygısızlık olmaz mı? Askere gönderdiği yiğidinin, yiğit evladının kanlı parkasına sarılan ananın yürek yakan ahından, hepimiz korkmak zorundayız. Riyası olmayan fedakârlık ve riyası asla olmayan eylem ölmektir. Hiç kimsenin şakadan öldüğü görülmemiştir. O zaman bu eşsiz fedakarlık karşısında daha derin ve daha ciddi sorumluluk duymak zorundayız. Suriye ile savaşı hedef alan siyasi kadrolar öncelikle TBMM'ye bu işin gerekçesini yakın ve uzak hedeflerini anlatmak zorundaydılar. Millî kamuoyunda; ortak bir inanç ve "savaştan gayrı çare yoktur" ölçüsünün sancısı duyulmadan, Suriye'ye girilmiştir. Yukarıda ifade ettiğim gibi Rus ve Amerikan stratejilerinin ortasında kaldık. Sayın Cumhurbaşkanı'nın bu gerçeklere rağmen EL Bab'dan sonra Menbiç ve Rakka'yı hedef tayin etmesi çok düşündürücüdür. Böylesine bir savaş için elverişli, bu savaşı omuzlayacak iktisadi yapıya sahip miyiz? Olmadığımızı her gün hepimiz yaşayarak görüyoruz. Döviz kurları, altın fiyatları, kapanan iş yerleri, intiharlar ve fuhuştaki artış, %15'leri bulan hatta geçen işsizlik, durumu açıkça ortaya koyuyor. Bu şartlarda uzun süreceği aşikar bir "yıpranma savaşı"nı göze almak hiç de kolay bir iş değildir. Türkiye pek çok mesele ile boğuşurken bunlar yetmiyormuş gibi bir de başına savaş gailesi açmak çok yanlış olmuştur. Ayrıca birleşelim, bütünleşelim derken Anayasa referandumuna gitmek son kalan bütünleştirici değerlerimizi de ezmek olmuştur.
Devlet yönetimi parlamenter sistem bütün kural ve kurumlarıyla çalıştırılmadığı için bugünkü çıkmaz sokağa girmiştir. Bütün yetkileri tek adama vermeyi amaç edinen AKP gayretleri, öncelikle iktidar mensuplarını ve ardından bütünüyle ülkeyi ateşe atmak olacaktır.