Şu 'gomonistler' kadar olamadık (mı?) (4)
Garipçiler'i edebiyatla uğraşanlar bilirler.
"Garip", Orhan Veli, Melih Cevdet, Oktay Rifat, şiirlerini topladığı kitabın adıdır. Daha çok "Birinci Yeniciler" diye tanınırlar.
Garipçiler, "Ruh sarsıntılarından uzak basitin şiirini" yazmışlardır. Dilin nasıl keyfî bozulduğuna bir örnek vereceğim:
Orhan Veli Kanık'ın kaleminden çıkan "Garip" kitabının ön sözü şiir anlayışlarını ortaya koydukları bir manifestodur. Birinci baskı 1941'de, ikinci baskı 1945'tedir. Bu kısa zaman aralığında, ikinci baskıda, ön sözün dili üzerinde oynarlar, bir iki cümle dışında "ve" bağlacını tamamen atarlar, birçok kelimeyi değiştirirler... (Ayrıntı: Arslan Tekin, Edebiyatımızda Terimler, Boğaziçi Yayınları.)
Aydemir Balkan'ın hatıralarından bahsetmiştim. A. Balkan, 27 Mayıs darbesinden sonra Paris Büyükelçiliği'nde basın ataşesidir. Moskova'dan Paris'e gelen büyük hayranlık duyduğu Nâzım Hikmet Ran'ı, evinde, Abidin Dino ve Rus sevgilisi Vera ile birlikte ağırlar. N. Hikmet'in Türkçe hassasiyetini A. Baykan'dan okuyalım:
"...Salonun bir köşesinde küçük bir masada Türkçe gazeteler vardı. Nâzım onlara şöyle bir göz attı. Sonra sayfaları çevirmeye başladı. Birinci sayfada başlık: Toplumumuzun sorumluluğu, idi. Başka bir sayfada başlık: Karşılıklılık ilkesi, idi. Bunları 'parasal sorunlar', 'dinsel koşullar' izliyordu.
Nâzım'ın yüzü değişmişti. / 'Bu ne biçim Türkçedir' diyordu. 'Nereden buluyorsunuz bu acayip sözleri?' / Öfkeden ziyade yeis içindeydi. / 'Nasıl bu hale geldi Türkçemiz?' demekteydi. Abidin'e döndü: / 'Bu gidişle benim şiirlerimi bir-iki nesil sonra kimse anlamayacak' dedi.
Abidin de şunları söyledi: / "Toplumumuz artık bu dile alıştı. Yani toplumumuzun sorunları yerine cemiyetimizin meseleleri, karşılıklılık ilkesi yerine mütekabiliyetin hedefleri, parasal sorunlar yerine mali meseleler desek daha mı iyi?'"
Ben Nâzım'a hak veriyordum. Evet, öz Türkçe öz Türkçe diye insanlar birbirini anlayamaz olmuştu. Milleti millet yapan nedir? Müşterek lisan (ortak dil), müşterek tarih (ortak tarih)... Geçmişimizde yazılanları, otuz yıl önce yazılanları anlayamazsak, torunlar dedelerini, ninelerini anlayamazsa nereye gidecektik?" (Tanıdığım Eşsiz İnsanlar, s. 98-99).
Aydemir Balkan aynı kitapta Yaşar Kemal'in Türkçe hassasiyeti üzerine aralarında geçen bir konuşmayı aktarır:
"Yaşar Kemal'in beğendiğim taraflarından biri de yeni yeni uydurulan öz Türkçe kelimelere hiç iltifat etmemesiydi. Yazılarında bu kelimelere rastlayamazsınız. Fırsat buldukça alay ederdi. Bir gün:
'Tilcik ne, biliyor musun?' diye sordu.
'Meğer tilcik, kelime demekmiş. Tilcik! Milcik!' Söylenip duruyordu.
Bir başka gün 'Sebep yerine ne bulmuşlar, biliyor musun?' diye sordu 'Neden... 'Bunun sebebi ne' demeyeceksin, 'bunun nedeni ne' diyeceksin. Yahu bu herifler halk türküsü de mi bilmiyorlar? 'Sebep! Gözün kör olsun sebep!' diye haykıran analarımızı duymamışlar mı?'" (s. 180-181).
Soner Yalçın, komünistlerin dilin sadeleştirilmesine büyük hizmetleri olduğunu yazıyor ama, komünistlerin idolleri dilin bozulduğunu söylüyorlar. Bunu da bilelim.