Stalin'den-Putin'e
Tarihin bazı dilimleri diğerlerine göre daha şanslı, Almanya Bismark'tan Merkel'e, Fransa De Gaulle'den Sarkozy ve Hollande'a, Rusya Lenin den Putin'e Türkiye, Atatürk'ten Erdoğan'a geçiş yapmıştır. Dünya büyük liderlerden çapsız ve haris liderler zamanına girmiştir. Bugün maalesef bütün dünya böyledir ve bu örnekleri çoğaltmamız mümkündür, ama ne demek istediğimizi anladınız, uzatmamızın gereği yoktur. Ancak Stalin ile Putin arasında bazı benzerlikler vardır. Bunlardan en belirgini, her ikisinde de olan yayılmacılık politikasıdır. Bunun en iyi örneklerinden birisi, Türkiye ile ilgili olanıdır. Stalin'in, 2. Dünya Savaşı sonrası Türkiye konusunda yaptığı tarihi hatayı, benzer bir şekilde, Putin, bugün tekrar etmektedir. Stalin, gücüne ve İkinci Dünya Savaşı sonrası oluşan uluslararası konjonktüre dayanarak, İkinci Dünya Savaşı'a katılmayan Türkiye'den, Boğazlarda askeri üs ve doğuda, Kars ve Ardahan'ın da dahil olduğu bazı toprakları istemiştir. Türkiye de, Rusya'ya karşı kendini savunma ve gücünü dengelemek için, istemediği halde Batı'ya yanaşmak zorunda kalmış ve 1952'de NATO'ya girerek Rus yayılmacılığından kurtulmaya çalışmıştır. Rusya, bu davranışıyla, Türkiye'yi eliyle Batı'ya itmiştir.
Küçük bir destek!..
Putin bugün benzer bir davranışta bulunmaktadır, Türkiye'yi daha fazla Batı'ya itmektedir, yaptığı hata ve haksızlıkları gücüyle kapatmak istemektedir. Bir başka ifadeyle ben kabahatliyim, suçluyum ama güçlüyüm dolayısıyla sen, haklı da olsan, benim uçağımı düşüremezsin, düşürürsen bedelini ödersin demektedir. Putin, Türkiye'ye karşı, öfkesini kontrol edememekte ve küfre varan cümleler sarf etmektedir. Bu saygısız ve diplomasi diline uymayan bir tavırdır. Putin son yaptığı "Türk halkı bizim dostumuz, sorunumuz Erdoğan iledir" açıklamasıyla makul davranmaya başlamıştır. Batı ülkeleri, Türkleri sevdiklerinden dolayı destek vermemektedir. Türkiye'nin NATO üyesi olması ve asıl önemlisi de, Batı'nın Putin'den nefret etmesidir. Dolayısıyla, Türkiye vasıtasıyla Putin'i köşeye sıkıştırmak için, Türkiye'ye küçük bir destek vermişlerdir. Erdoğan ve Putin Batı'nın oyununa gelmişlerdir. Türkiye, Batı'nın Rusya'ya karşı uyguladığı ambargo ve ablukaya katılmıyordu. Rusya ile derin ilişkilere girmişti, Batı bunu istemiyordu, Türkiye'ye Rus uçağını düşürttürerek iki ülkenin ilişkilerini bozmuştur. Erdoğan'ın Amerikalılara danışmadan Rus uçağını düşürmesi mümkün değildir. Artık olan olmuştur. Geri dönmek mümkün değildir, yeni bir hata yapılmaması için tedbir alıp ilişkilerin süratli bir şekilde düzeltilmesi gerekir. Büyük liderler kendilerinin yersiz gururlarını değil, halklarının çıkarlarını dikkate alarak davranırlar. Türk ve Rus halkı iyi ilişkiler istemektedir. Bakalım Erdoğan-Putin ikilisi ne istiyor göreceğiz.
ABD, samimi değil
Son bir yıl içinde meydana gelen olaylara baktığımızda, ABD'nin Türkiye ile ilişkilerinde samimi olmadığını görürüz. ABD'nin, bu tavrını ortaya koyacak çok sayıda olay olmakla birlikte, biz kamuoyu tarafından bilinen birkaç örnek vermekle yetineceğiz. Suriye'de, Esad'ın gelecekteki rolü konusunda, Suriye Kürtleri, Suriye Türkmenleri, Rusya'nın ve İran'ın Suriye'deki rolleriyle ilgili, mültecileri önlemek için Suriye'de Türkiye'nin istediği uçuşa yasak bölge konusunda ve IŞİD konusunda Türkiye ile uyuşmazlık içindedir. Bu konuların hiç birinde müttefiki olan Türkiye'nin çıkarlarını gözetmemektedir. Irak konusuna gelince, Avustralya'dan İran'a kadar yirmiye yakın ülkenin askerinin bulunduğu Irak'ta Türk askerinin olmasına, ABD, Rusya ve İran niçin karşı çıkmaktadır. Rusya ve İran'ın karşı çıkmasını bazı nedenlerden ötürü anlamak mümkündür, ancak müttefik ABD'nin karşı çıkmasını anlamak daha zordur. Zira ABD, 2003'ten bu tarafa Türk askerinin Irak olaylarına karışmasını isterken bugün niçin rahatsız olmaktadır. Biz bunun nedenlerini biliyoruz ama AKP'nin bilmediği anlaşılıyor. Aksi takdirde tedbirini alırdı. ABD, ülkesinde yaşayan, Fethullah Gülen'i hükümete karşı kullanma eğilimindedir, IŞİD'e Türkiye'nin desteği söylentisini canlı tutmakta ve IŞİD petrolünü Türkiye üzerinden pazarladı ve hükümet buna göz yumdu dedikodularını Türkiye'ye karşı kullanmaktadır. ABD, yukarıda not ettiğimiz konularda, çelişkili tutum sergileyerek net bir tavır almamaktadır. Bu belirsizliğinin nedeni, bu sorunları çıkarına uygun şekilde zamanı geldiğinde kullanmayı amaçlamasındandır. Kısacası ABD, Türkiye'ye karşı samimi değildir. Bir müttefik gibi davranmamaktadır.