Sözünün kadını...
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, seçimler yaklaştıkça hem dozajı yükseltiyor hem de Cumhurbaşkanı seçileceğinden emin bir dil kullanıyor. Sadece konuşma dili değil, vücut dili de bu özgüveni yansıtıyor.
***
Liderlik, esas olarak insanları bir hedefe kilitleyebilmek yeteneğidir.
Bir siyasi hareketin geniş halk kitlelerini ayağa kaldırması, önce kendi mensuplarına güven, heyecan ve şevk vermesi sayesinde mümkün olabilir! Bu da liderlik vizyonu ve inanmış bir kadro ile mümkündür!
Bugüne kadar Türk toplumunun ümitsizliğe sürüklenmesinin sebebi, böyle bir liderlikten mahrum oluşuydu.
Türkiye üzerinde oynanan en büyük oyun, özellikle milliyetçilerin pasifleştirilmesi ve enerjilerinin toprağa verilmesi suretiyle gerçekleştirilmiştir...
Kitlelerin yeni bir şevk ve heyecanla harekete geçebilmesi ve bütün sorunların hakkından gelebilmesi için bu oyunun bir şekilde bozulması gerekiyordu.
Bugüne kadar meydan, söylemleriyle, eylemleri birbirini tutmayan sahte liderlerle oyalandığı için sorunlar dağ gibi birikti. Her zaman vurguladığım gibi siyasal tarih uzmanları bir araştırma yapsalar, eminim ki son 20 yıldır Türkiye'de liderlik yapan insanların, söylemleriyle eylemleri arasındaki farkı başka hiçbir ülkede göremezler! CHP'li Haluk Koç, bu duruma "çift kimlikli siyaset" diyordu!
İYİ Parti ve Meral Akşener'in Mersin mitinginde bu çift kimlikli siyaset döneminin artık sona ermekte olduğuna, bundan sonra halka sadece doğruları söyleyen ve söylediğini yapan insanların liderlik edebileceğine dair umutlarım arttı. Meral Akşener, deyim öyle olduğu için "Ben sözünün eriyim" diyor ama "sözünün kadını" olacağını gösteriyor. Çünkü ekonomide olsun, dış politikada olsun çok temkinli konuşuyor. Meselâ, "Herkese vatandaşlık maaşı bağlayacağım" demiyor, "İş bulamadığımız vatandaşlara vatandaşlık maaşı bağlayacağım" diyor. Suriyeli mültecilerin vatanlarına dönüşü konusunda "Buradan size söz veriyorum Cumhurbaşkanı seçildiğimizde, 2019'un Ramazan ayında Suriyeli kardeşlerimizle Suriye'de iftar açacağız inşallah." diyor. Onları da incitmeden çok dikkatli konuşuyor.
Yani yapılabilecekleri söylüyor.
***
"Akşener dozajı yükseltti" derken, "Sayın Erdoğan gittiğin yol, yol değil. Eğitimin içine tükürdün. Ne yapalım diploman yok? Sen okumamışsın. Bırak çocuklar okusun. Gençlere neden umutlarını kaybettiriyorsun." sözlerini, yine "Kıbrıs'ı verdin mi kardeşim? Millet adına soruyorum buna cevap ver. Kıbrıs bizim için yavru vatan değil, ciğerimizin parçası. Kıbrıs'ın verilmesine müsaade etmeyeceğiz, Kıbrıs'ı veremeyeceksin. 18 adanın akıbetine benzetemezsin. Kanımız var, canımız var Kıbrıs'ta. Sen askerliği kantinde yaptığın için bunu bilmiyorsun." sözlerini kastediyorum.
Bu tür konular, medyada uzun zamandır gündeme bile getirilemiyor. Çünkü Türkiye'de artık gerçek anlamda gazetecilik yapılamıyor.
***
Mersin, çevre illerden hiçbir takviye almadan Akşener'i bağrına bastı. Akşener'i "emmi kızı" olarak gören vatandaşlar da bunu pankartlarına yansıttı. Tevfik Sırrı Gür Stadyumu'nun önündeki miting alanına giden bütün sokaklar, güvenlik gerekçesiyle kapatılmıştı. Tek bir sokaktan giriş veriliyordu. Buna rağmen Mersinliler, meydanı doldurdu. Mersin'de eski dostlardan Celal Bey'le karşılaştım. Kendi programını bıraktı, benimle oldu. Mitingten sonra da Osman Baş'ın misafiri oldum. Silifke Kızılgeçit'te Adnan Usta'nın Lamas çayının üzerindeki tesislerin girişinde Yeniçağ'ın logosunda da yer alan, "Bu memleket tarihte Türk'tü, halde Türk'tür, ebediyen Türk olarak kalacaktır" sözünün de yazılı olduğu bir Atatürk posteri vardı. Su gürül gürül akıyor... Önüne çıkan irili ufaklı engellerin kâh üzerinden geçerek kâh etrafından dolanarak Akdeniz'e ulaşıyor. Türkiye'nin önünde de Meral Akşener'in önünde de yeni ufuklar var. Türkiye'yi hiçbir güç, hiçbir kadro yolundan alıkoyamayacak. Millet ferasetiyle kendi içinden lider çıkarmasını biliyor...