Sözde “Bahar” Türk şirketlerini de perişan etti!

Orta Doğu’yu perişan eden “Arap Baharı” nın Türkiye’nin siyasi dengesini bozmasının yanı sıra, ekonomisini de kökten sarstığı artık “resmen” kabul ediliyor ve açıklanıyor.
Gerçekten de, politik ve sosyal yanı bir kenara bırakarak, sözde “Arap Baharı” nın ekonomimiz üzerindeki tahribatını, bizzat Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in, 17. Avrasya Ekonomi Zirvesi’nde yaptığı konuşmada dillendirmesi, içine düşülen girdabın derinliğini ortaya koyuyor.
Arap Baharı’nın Türkiye’nin dış ticaret fazlası verdiği pazarlarda ciddi sorun oluşturduğunu kaydeden Şimşek, “Arap Baharı ile birlikte Libya ve benzeri ülkeler. Türkiye’nin yatırımlarını olumsuz etkiledi” diyor.
Maliye Bakanı sözlerine şunları da ekliyor;
“İşte son dönemde yaşanan siyasi tedirginlik, bir de para politikasındaki sıkılaştırma. Bunlar büyümeyi aşağı çekecek faktörlerdir. Biz 2014 yılı için yüzde 4 büyüme öngörmüştük.
Yüzde 4 büyümeye ilişkin henüz bir revizyona girmedik ama aşağı yönlü riskler artmıştır. Bunu kabul etmek lazım. Daha mütevazi bir büyüme ile karşı karşıyayız.”
Maliye Bakanı’nın yüzlerce yabancı katılımcı önünde söylemek mecburiyetinde kaldığı, sorun aslında gecikmiş bir “itirafı” sergiliyor.
Sözde “Arap Baharı” nın Türkiye tahribatı Orta Doğu’nun çeşitli ülkelerinde de kendini gösteriyor.
Bilhassa; Libya, Tunus, Mısır, Lübnan ve Suriye’de meydana gelen tıkanıklık, ekonomimizi olumsuz şekilde etkilemeye devam ediyor.
Zaten, durum böyle seyrederse, yani hem dış ticaret ve müteahhitlik hem iş gücü kaybı devam ederse, Türkiye’nin sözde “Arap Baharı” na ödediği faturanın daha da büyümesinden korkuluyor.
Zira; Orta Doğu’da her şey, istenildiği gibi veya görüldüğü istikamette gitmiyor.
Bunu ihracatçılarımız ve müteahhitlerimiz, edindikleri deneyimlerle yıllardan beri çok iyi biliyor.
Ancak, AKP iktidarının hataları ve kaprisleri bu sahada da kendini hissettiriyor.
Çeşitli aksaklıkların yanı sıra Libya ve Suriye gibi ülkelerle iş yapan firmaların, denizcilik sektörüne yönelik kredilerini kapatamadıkları ve primleri geri yatıramadıkları için çeşitli pürüzlerin halen ortada bulunması buna örnek gösteriliyor.
Bu gibi ülkelerde çalışan Türk işçilerinin aylıklarının yanı sıra, sigorta paralarının yatırılmadığı da bildiriliyor.
Binlerce işçi perişan olurken, Türk şirketlerinin de, “iş yapamayacak” hale düştüğü öne sürülüyor.
Her ne kadar, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK), Libya, Suriye ve denizcilik sektörüne yönelik bankalarca kullandırılan krediler ve diğer alacaklarda uygulanan hükümlerin uygulama süresini 31 Aralık 2014’e kadar olmak üzere 1 yıl daha uzattığını açıklamış olsa bile, Orta Doğu’da çoğu Türk şirketlerinin krizden kurtulması için, daha fazla girişimlerde bulunulmasının şart olduğu, ifade ediliyor.
En azından üç yıldan beri, çeşitli hataların adeta sergilendiği Orta Doğu’da, AKP iktidarı katı tutumunu ve dış politikasını değiştiremezse Türkiye’nin daha çok kayıplarla karşılaşacağı gerçeği hepimizi bekliyor.
Özellikle, Mısır ve Suriye dış politikasının derhal yeni bir yola konması ön koşul olarak kabul ediliyor.
Eğer, Mısır ve Suriye’nin mevcut yönetimlerinin “tanınmaması” devam ederse, hem Türk dış politikası hem de Türk ekonomisinin alacağı yaraların daha da büyüyeceğini “peşinen” kabullenmek gerekiyor.
Türkiye’nin hiçbir zaman; özellikle dış politika alanında, şahsi düşüncelerin, kararların ve inadın esiri olmadığının da önemle bilinmesi gerekiyor.
Çünkü böylesine şahsi düşüncelerin ve kaprislerin, dış politikada hiçbir zaman yeri olmadığı, hem biliniyor, hem de kabul ediliyor.
Sözde “Arap Baharı” nın tahribatı, sadece bu kâbusu yaşayan ülkelerde değil, henüz toparlanamayan bölgelerde de kendini hissettirmeye devam ediyor.
Zaten Türkiye’de; dövizin, faizin, enflasyonun yükselmesi ve büyüme hızının düşmesi ayrıca, cari açığın 2013’te 65 milyar doları bulması her şeyi açıklıyor.

Yazarın Diğer Yazıları