Sorumlu cemaat mi yoksa iktidar mıdır?
Tayyip Erdoğan, 17 Aralık operasyonu için, “Bu operasyon milli olan ne varsa ona kastetmiştir. Bir ülkenin istihbarat teşkilatının hasmı, sadece ve sadece harici düşmanlardır, dahili değil. Bu operasyon Milli istihbaratımızı hedef almıştır” diyor.
Erdoğan, cemaati Hasan Sabbah’ın Haşhaşin tarikatına benzetiyor ve “Uluslararası kirli odakların elinde oyuncak olmuş, maşa olmuş bir örgüt, adeta efsunladığı mensuplarını kendi ülkelerinin aleyhine yönlendiriyor. Siz kimsiniz ki bu ülkenin, milletin milli istihbarat teşkilatına karşı düşmanca tutumlar içine giriyorsunuz? Bir savcı çıkıp sadece iddialar üzerinden, sahte ihbarlar üzerinden demokrasiyi katletme, ekonomiyi durdurma, ülkeyi kaosa sürükleme cüretinde bulunabiliyor. Bugün artık geçmişteki bazı yargılamaların da üzerinde çok büyük soru işaretlerinin oluştuğunu daha net olarak görüyoruz. Sahte ihbar mektuplarıyla, yasa dışı dinlemelerle, sahte delillerle tasarlanmış ve ayarlanmış bir kısım yargı mensuplarıyla insanların nasıl mahkûm edildiklerini bugün çok daha belirgin şekilde görebiliyoruz. Bütün bunlar hukuk, adalet saikiyle, vicdan saikiyle değil, tamamen örgüt saikiyle yapılıyor” diyor.
Erdoğan’ın bu değerlendirmeleri doğrudur da bütün bunlar yapılırken, sahte delillerle başlatılan davaların savcılığını yapan da kendisi değil miydi?
Yine milli olan ne varsa ona kastedenler sadece “uluslararası kirli odakların elinde oyuncak olmuş, maşa olmuş bir örgüt” müydü?
***
Bakalım... Sahte delillerle mahkûm olmuş, hatta cami bombalayacağı iddia edilmiş subaylardan, milletin temiz evladı Hüseyin Topuz, IQ yayınları arasında yeni çıkan “Bavuldan Balyoza” adlı kitabında yazıyor:
“Balyoz, Ergenekon ve Casusluk gibi davalarda, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel değerlerinin ve kazanımlarının ortadan kaldırılması amaçlanmıştır. Bu amacın gerçekleşmesi için TSK başta olmak üzere temel kurumların dönüştürülmesine ihtiyaç duyulmuştur.
Cumhuriyetin temel kurumlarını kötüleyen, aşağılayan, bütün kötülüklerin sebebi gibi gösteren zihniyet, Atatürk’lü Türk bayrağını da yasadışı ilan etmekten kaçınmamıştır. ‘Anıtkabir’i de yıkarız Elhamdülillah’ diye tehdit savuran zihniyet, ‘milliyetçiliği ayaklar altına almak’la övünmüştür.
‘Türk’ kelimesinin geçtiği her şeyi ortadan kaldırılacak veya yasaklanacak unsur olarak gören bu zihniyetin, T.C.’yi kaldırması da çok garipsenmemiştir. Bir Başbakan Yardımcısının ‘Niye 10’uncu Yıl Marşı çalıyorsunuz?’ diye fırça attığı müzisyenlerin yanında, içinde rakı ibaresi geçtiği için ‘Vardar Ovası’ türküsünün söylenmesinden rahatsızlık beyan ettiği günler yaşanmıştır.
Okullarda Atatürk rozeti takmanın disiplin suçu haline geldiği, Devlet nişanından T.C. ve Atatürk’ün silindiği, ‘Ne mutlu Türk’üm diyene’ sözlerinin yasaklandığı, okullardan Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’nin ve ’Andımız’ın kaldırıldığı günleri de yaşadık.
Bu dönüşüm sürecinde iktidar, devletin bütün kurumlarında kadrolaşırken, asrın davası Balyoz komplosu başta olmak üzere bu kurgu davaların yegane hedefi, Türkiye Cumhuriyeti, TSK ve dolayısıyla Türk Milleti olmuştur. Özden Örnek’e göre iki önemli amaçları vardır:
-Geçmiş 80 yılın intikamını almak,
-Ülkenin totaliter bir rejime doğru götürülmesinin yegane engeli olan TSK’yı aşağılayarak, küçük düşürerek uydurma bahanelerle suçlayıp tasfiye etmek.”
***
Peki milli olan ne kadar değer, kurum veya kişi varsa hepsini birden hedef alan beşinci kol faaliyeti uygulanırken, iktidarda kim vardı? Yani bu büyük vebalin sorumlusu kim? Cemaat mi iktidar mı?
“Uluslararası kirli odakların elinde oyuncak olan, maşa olan”, sadece Haşhaşinlere benzetilen örgüt üyeleri midir? Yoksa onların MİT hariç bütün devlet kadrolarına hakim olmasını veya sızmasını sağlayan AKP iktidarı mıdır?