Soma’daki facia hepimize uyarıdır!
Ölenlerle, geride kalanlarla birlikte yüzlerce, binlerce insanımızın hayatını kömür gibi karartan Soma’daki facia bir ilk değildir; milletçe zihniyetimizi değiştirmediğimiz sürece son da değildir.
Böyle acı günlerde, sadece iktidarı suçlamak kolaycılık olur. Tıpkı her işimizde başvurduğumuz yol, yöntem gibi... Bir işi dört başı mamur yapmak, daha fazla kaynak harcayıp önlem almak, hepimize zor gelir. Kapitalizmin mantığı da emeği, yani insan gücünü ucuza mal ederek, en fazla kârı temin edebilmektir. Küresel kapitalizm, özelleştirme ister, imtiyaz ister, sermayenin önündeki engellerin, sınırların kaldırılmasını şart koşar.
***
Denilebilir ki “Fransa da kapitalist bir ülke, orada da kömür madenleri işletiliyor. Fransa’da neden 50 yıldır maden kazası olmuyor?” Çünkü Fransa, özelleştirme çılgınlığına kapılmadı. Özelleştirdiği sektörlerde de devlet denetimini güçlendirdi. Can güvenliğini sağlamak gibi temel bir kuralın gereklerini yerine getirmeyenlere çalışma ruhsatı vermedi. Yerin 2 bin metre altında vardiya değişimi sırasında olsa bile belirli sayıdan fazla işçi bulundurulmasına izin vermedi. İşçilerin haklarını da ihmal etmedi. Kapitalizmi, sosyal devlet kuralları ile frenledi.
Türkiye ise vahşi kapitalizmin ilk uygulandığı zamanlara doğru geriliyor. Her geçen gün, sosyal devletten, iş güvenliğinden taviz vere vere madenlerde çalışan işçiler, Güney Afrika’daki altın havzalarında, beyazlar tarafından ölümüne çalıştırılan siyah işçilerin durumuna düşürüldü. Bir grizu patlaması veya son olayda olduğu gibi trafo patlaması olunca da siyasi sorumlular, durumu “takdiri ilâhi” diye mazur göstermeye çalıştı. Manisa CHP Milletvekili Özgür Özel’in Soma Kömür İşletmeleri ile ilgili olarak verdiği Araştırma Önergesi, iktidar tarafından 29 Nisan 2014 günü reddedilmese ve gerekli önlemler alınsaydı, kaza meydana gelse bile can kaybı bu kadar yüksek olur muydu?
***
Böyle vahim bir olay sonrasında ilân edilen üç günlük milli yası bari iyi değerlendirelim ve istisnasız hepimiz kendimizi gözden geçirelim!
İddia ediyorum; Soma benzeri facialarla karşılaşmamızın sebebi, Cumhuriyet değerlerinden koparak “Birimiz hepimiz için, hepimiz birimiz için” ilkesini tamamen unutmamızdır!
Osmanlı devleti çökerken, Meclis-i Mebusan, Misak-ı Milli’yi yani milli sınırlarımızı tespit etmişti. Daha Cumhuriyet ilân edilmeden, 17 Şubat-4 Mart 1923 tarihleri arasında ise İzmir’de “Türkiye İktisat Kongresi” toplandı ve yeni ekonominin temelleri atılmaya başlandı. Burada tespit edilen “Misak-ı İktisadi Esasları”ndan üçünü hatırlatacağım:
MADDE 5: Türkiye halkı, servet itibariyle bir altın hazinesi üzerinde oturduğuna vakıftır. Ormanlarını evlâdı gibi sever. Bunun için ağaç bayramları yapar, yeniden orman yetiştirir, madenleri kendisi işletir, servetlerini herkesten çok tanımaya çalışır.
MADDE 8: Birçok harpler ve zaruretlerden dolayı eksilen nüfusumuzun çoğalması ile beraber, sıhhatimizin, hayatımızın korunması en birinci emelimizdir.
MADDE 9: Türk, açık alın ile serbestçe çalışmayı sever, işlerde inhisar istemez.
Bugün Büyükşehirler Yasası ile birlikte, mesela Trabzon ormanları, kapanın, kesenin, yakanın elinde kalıyor. Bütün madenler, birilerinin inhisarına veriliyor ve Türkler, kendi vatanında köleleştiriliyor!
Cumhuriyetin kurucu değerlerini esas alarak, A’dan Z’ye her şeye sıfırdan başlamamız gerekiyor. Yoksa sadece kazalarla değil, yaptığımız siyasi tercihler yüzünden savaşlarla yok olmak gibi sonuçlar da bizi bekliyor! Ötüken ormanlarında doğmuş, demiri bulmuş ve üretmiş bir milletin çocukları bu duruma düşmemeli...