Siyasilerin işi: Farklılıklar mı müşterekler mi?
Tayyip Erdoğan, Meclis'in açılış töreninde yaptığı konuşmada, "Farklılıklarımızı değil, müştereklerimizi öne çıkararak yolumuza devam edelim." dedi.
Erdoğan, aynı ifadeyi, daha önce de 22 Mayıs 2017 günü Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilâtı'nın 25. kuruluş yıldönümü zirvesinin açılış konuşmasında kullanmış ve üye ülkeleri kastederek "Kısır siyasi tartışmalara girmeden, farklılıklarımız değil, müştereklerimiz üzerinde yoğunlaşarak çalışmalarımızı yürütmeliyiz." demişti.
***
Biz yıllardır, Türkiye'deki dev sorunların, asgari müşterekler yerine, kutuplaşmadan medet umarak, gerginlik stratejisi uygulayan, böylece kendi seçmenlerini bir arada ve diri tutmaya çalışan siyasiler yüzünden çözülemediğini ve bu sıkıntının matematikteki kavramla, toplumun en küçük ortak katları tespit ederek ve onları öne çıkararak aşılabileceğini yazarız.
Bunun yerine AKP uygulaması, en büyük ortak bölenleri tespit ederek, toplumu bir arada tutan bütün değerleri yıpratmak oldu.
Bütün uyarılarımıza rağmen, başta Tayyip Erdoğan olmak üzere, AKP'nin önce gelenleri, siyasi rakipleri aşağılamak, ideolojik çizgisine uymayanlara hakaret etmek, Türk Milleti'nin sahip olduğu bütün değerleri, "yeni bir güneş" gibi ortaya çıkaran Atatürk'e ve Cumhuriyet'e saldırmak, millî bayramların kutlanmasına engel çıkarmak, milletin adını bile değiştirmeye çalışmak gibi faaliyetlerine devam ettiler!
Türk Milleti'nin birliğini ve beraberliğini bozan bu faaliyetler bitmiş de değildir, artarak devam etmektedir. Durum böyleyken, müştereklerden bahsetmek ne derece inandırıcı olabilir?
***
Diğer taraftan Erdoğan, "AKP kaybederse, Türkiye kaybeder" diye toplumu şartlandırmak yolunu denemeye başladı. Sonunda kaybedeceğini fark etmiş olsa gerek. 15 yıldır, AKP kazandıkça, Türk Milleti, bütün değerleriyle birlikte, kendi vatanında itilir kalkılır duruma geldi. AKP kazandıkça Türk Milleti kaybetti.
Etnik amaçlar güdenler, Türk Milliyetçiliğini ırkçılık olarak gösterenler, AKP tarafından desteklendi, zengin edildi. Bugün, AKP'lilerin yönettiği bütün devlet daireleri, hakkaniyete göre değil, partizanlığa göre hizmet dağıtıyor. AKP'ye mensubiyeti bulunmayan vatandaşların hemen hemen hiçbir talebine olumlu cevap verilmiyor.
Hâkim ve savcı olmak isteyen genç hukukçulardan bile AKP'den referans isteniyor! Bu mesleğin gereği siyasetten uzak durmak ve vatandaşlar arasında sadece hukuka dayanarak karar vermektir. Böyle bir mesleğe torpille başlayan insanlardan adalet beklenebilir mi?
Her alanda aynı cinayet işlendi.
***
Prof. Dr. Osman Turan, "Türk Cihan Hakimiyeti Mefkûresi Tarihi" eserinde der ki, "Bugün, Türkler'in aynı ruha sahip olmakla birlikte, kendi düzenlerini tatbikata geçiremeyişinin sebeplerinden biri de milliyet, din, insanlık ideallerini tarihteki gibi birbirine kaynaştırmak, bağdaştırmak yerine, bu kavramları birbirine aykırı unsurlar imiş gibi ele almalarıdır."
Ziya Gökalp, aynı eksikliği daha önceleri hissederek bu boşluğu "Türkleşmek, İslâmlaşmak, Muasırlaşmak" formülü ile doldurmaya çalışmıştı.
AKP ise Türklüğü yok saydı ve bırakın İslâmlaşmayı, insanları dinden soğutacak adımlar attı. Dün FETÖ ile beraberdiler, bugün benzerleriyle!
***
Biz, 1993 yılından itibaren, Türkiye'deki bütün fikir gruplarını, Türk Milleti'nin istikbali için, en küçük ortak katlarda birleşmeye ve ortak akıl üretmeye davet ettik. Türkiye ancak bütün aydınlarının ortak aklı ile bir çıkış yolu bulabilirdi...
Bir devlet etnik kimlik ve kültürleri değil, sadece ortak kültürü ve millet olma bilincini geliştirmek ve beslemekle yükümlüdür.
Üstelik toplumun en küçük ortak katlarını bulup yine kendi toplumuna hitap etmek, en büyük ortak bölenleri bulup Türk Milleti'nin bağışıklık sistemini çökertmeye çalışmaktan daha zor değildir!