Siyasal değerler, cemaat ve birey
Her dönemin değeri kendine özgüdür.
Şan, şeref, mertlik, töre ve namus gibi değerler feodal/tarım dönemlerine özgüdür.
Bürokrasinin değerleri; dürüstlük, dakiklik, kültür severlik ve aşırı duyarlılıktır.
Liberal-burjuva döneminin değerleri; sermaye, kâr, faiz ve temettüdür.
Kriz dönemlerinde ise bir anlamda nankörlük, geçicilik, oportünizm ve inkâr gibi değerler öne çıkar.
Kriz dönemlerinde toplumlara hâkim olan değerler normal dönemlerden farklıdır.
Bu dönemlerde egemen odakların, sınıfların ve mesleklerinin ölçüleri ve değer yargıları da farklılaşır.
Üç temel siyasal duygu!
Monarşinin, cumhuriyetin, demokrasinin ve geçiş dönemlerinin değerleri içerik olarak birbirinden farklıdır.
Monteskiyö bu anlamda üç temel siyasal duygudan söz eder: Bunlar; erdem, şeref ve korkudur. Ona göre, Cumhuriyet erdeme, monarşi şerefe, diktatörlük korkuya dayanır.
Kriz dönemlerinde ise bu üç değerin yerini daha çok oportünist tavırlar alır.
Yeni krallar için yeni değerler esastır!
"Kral öldü, yaşasın yeni kral!", "yaşasın!" lakırtıları, yalnız yeni krallar için değil yeni değerler için de söz konusu olur.
Eski değeri ve değerlileri yeni krallar önünde savunmak sanıldığı kadar kolay değildir.
Zira, artık eski dönemin değişmesiyle birlikte yeni dönemlerin referansları, kıbleleri, iddiaları ve idealleri değişmiştir.
Yeni krallar için onların benimsediği değerlerin kutsanması esastır.
Oportünizm burada devreye girer.
Toplumsal aşamalar ve değerler!
Toplumların geçirdiği aşamalar sırasıyla korku, şeref ve erdem aşaması olmuş olsa bile bu kavramlara yüklenen anlamlar eski zamanlarda anlaşılan ile yeni yönetim dönemlerinde anlaşılanlar birbirinden tanınmayacak kadar farklıdır.
Her toplumun davranışını belirleyen faktörlerin farklılığı, onların zihniyetlerinin de farklı olduğu sonucunu göstermektedir.
Monteskiyö'nün belirttiği gibi Çinlileri davranışlar yönetir; Japonları yasalar baskı altında tutar.
Bir zamanlar Isparta'da örnek olan ahlaktı; Romalılara yol gösteren, yönetim biçimi ve eski geleneklerdi.
Monteskiyö Türk'ler için bir hüküm yürütmemiştir.
Cemaatlerin Türk insanı üzerindeki etkisi!
Türkiye'de kurtulma ihtiyacı ve bu ihtiyacın hep başkalarından beklenmesi değişen dönemlere rağmen değişmeden aynı kalmıştır.
"Önce Allah sonra..." diye başlayan söylemler hep bunu anlatır.
Kurtulmayı "önce Allah'a" havale edip sonra da Allah'ın kendisine verdiği yeteneklere indirgemek nedense insanların aklına gelmez.
Kurtuluşu hep Allah'ın bir başka kulundan beklemek birey olamamanın sonucudur.
Kendisine güveni olmayanların attığı "Türkiye seninle gurur duyuyor" sloganı kendilerini kurtardığına inanılan kişiye duyulan minnetin karşılığıdır.
Türkiye'de en fazla atılan slogan da budur.
Kendisini, benliğiyle değil cemaatle ifade edenler birey olmayı başaramamış, zayıf ruhlu kişilerdir.
Cemaat içinde birey olmak hem sakıncalı hem de eşyanın tabiatına aykırıdır.
Türkiye'yi bir ağ gibi saran cemaatler, bu yönü itibarıyla insana birey olma özgürlüğü tanımamaktadır.
Türklerin davranışlarını ne belirler!
Türklerin davranışlarını ve değerlerini başındakiler belirler.
Baş'ına, Bey'ine, Hakan'ına, Padişah'ına, Şeyh'ine ve son olarak da seçilmiş kral olan parti liderlerine bu denli bağlanmış olan başka bir halkın tarihte çok az örneği vardır.
Bu bakımdan Türkiye'de değerli olmak, saygı görmek için çalışkan ya da erdemli olmaktan çok, başta olmak ya da başa bağlı olmak gereklidir.
Bu da yetmez bağlı olunan cemaatin, partinin ve liderin de fanatiği olmak gereklidir.
Gelenin hatırı için geçmişi yermek de neredeyse gelenektir.
Birilerine değerlerde ısrar etmek yerine eski değerleri yeni durumlara uydurmak çok daha kârlı gelebilir.
Yeni dönemin itibar etmediği değerlerin, itibar görmek isteyenlerce tedavülden çekilmesi hem daha akıllıca hem de daha kolaydır.
Kutsallaştırılan liderler ve uçurulan şeyhler böyle bir sürecin sonucudur.