Sevr antlaşmadır!
"Şark Meselesi" üzerinde burada sık dururum. 1815'te, Viyana Kongresi'nde "Şark Meselesi" telaffuz ediliyor, Osmanlı'ya "hasta adam" deniyor ve arkası geliyor.
1878 Berlin Antlaşması var ya; işte o, bizim ölüm fermanımızdır. Abdülhamit dönemi olduğunu hatırlatmaya gerek var mı?! Tarihi inceleyin, nasıl üzerimize gelindiğini görürsünüz. Abdülhamit aşırı kontrolcü, aşırı kuşkucu ruh yapısıyla ancak direnebildi.
Ne peşin Padişah deriz, ne peşin Atatürk...
30 Ekim 1918'de imzalanan Mondros Mütarekesi'nin 7. maddesinde, Türkiye'nin stratejik noktalarını işgal edebilecekleri yazılı. Ardından "yedi düvel" işgale başlamıştı.
Mütarekeden sonra antlaşma gelecektir.
10 Ağustos 1920'de imzalanan Sevr Antlaşması'nın 433. maddesinde, "Antlaşma, bir yandan Türkiye ile, öte yandan Başlıca müttefik devletlerden üçü tarafından onaylanır onaylanmaz, onanmış belgelerin ilk sunuş tutanağı düzenlenecektir. Bu tutanak tarihinden başlayarak... yürürlüğe girecektir." deniliyor.
Adamlar Türkiye'yi parçalamayı kafalarına koymuşlar. Eğer aralarında tam birlik sağlayabilselerdi, bizi yok etmeyi elbette hızlandıracaklardı!
Ülkede öbek öbek "çoban ateşleri" yakılmasaydı, Mustafa Kemal bu çoban ateşlerini bir nizama koymasaydı hâlimiz ne olacaktı?
Resmî duruma bakmayayım; fiilî duruma bakalım. Sevr'i "küçük" görmek, "antlaşma" değil, "belge" demek hiçbir şeyi değiştirmiyor.
Vahîdettin'in sonradan, "Ben gerektiğinde tahttan feragat eder Sevr'i imzalamazdım." demesi, Vahîdettinciler kusura bakmasınlar, üfürükten sözdür. Adama "İş başındayken ne yaptın?" derler; "düşman"a karşı mı savaştın, Millî Mücadelecilere karşı mı?! 30 küsur isyan nasıl çıktı?
ABD bize savaş açtı. "Stratejik ortağımız" ABD, bütün ikazımıza rağmen PKK'yı palazlandırıyor. Ne kadar PKK'lı öldürsek, ABD desteğiyle yine ürüyorlar, türüyorlar. (TSK'nın, şehitlerimiz geldikçe, "Şu kadar PKK'lıyı etkisiz hâle getirdik." demesi hakikaten şaşırtıcı. "Şehit"i öldürülen PKK'lıyla ölçmeyelim.)
ABD, daha yakın zamanda bir de darbeye teşebbüs etti; devamını getirmek istiyor.
Vahîdettin ne yapmıştı... "Yetiş John! Halifelik elden gidiyor!" demişti. Belgesini Prof. Dr. İhsan Güneş'in "A.Ü.DTCF Tarih Bölümü Tarih Araştırmaları Dergisi, C. 24, S. 37 (2005)'de çıkan "Vahdettin'in Amerikan Başkanına Mektubu" başlıklı makalesine dayanarak yayınladım. Bu mektup 3 Mart 1924 tarihlidir. ABD Millî Arşivi'nde bulunmaktadır ve kayıt numarası 86700/1788'dir.
Vahîdettin basiretsiz.
R. T. Erdoğan 15 Aralık 2016'da, Saray'ında topladığı muhtarlara konuşurken öldürülen PKK'lı sayısını vermiş, sözü Sevr'e getirmişti:
"Yaşadığımız dönem, en az İstiklal Harbi kadar önemlidir, kritiktir. Hayatî sonuçlar doğuracak ehemmiyettedir. Birinci Dünya Savaşı'nın ardından dönemin güçleri, Türkiye'yi İç Anadolu'da sıkıştırarak, Sevr'de tasarladıkları bir avuç toprağa mahkûm etmek istiyorlardı."
Tabiî R. T. Erdoğan'ın Lozan'a dair talihsiz sözleri de var. Şimdi tartışma zamanı değil; birlik zamanı.
Şu andaki hâlimiz, R. T. Erdoğan'ın sözlerini teyit ediyor.
"Antlaşma yapılmadı, belge imzalandı." diyerek maksat Vahîdettin'i savunmaksa, bu çok tehlikeli. (Daha yazacağız.)